15 Mayıs 2008 Perşembe

Şiirlerim



Sahipsiz Mektuplar / 9

“Mektup No: 9 “


- İmzasız mektubuma, mühürsüz dilekçeme
Ömrün sevda sürgünü; aşka tek gerekçeme…-


Vakitsiz bir “elveda”nın izi varken dudağında
Bağrıma basıp gittiğin taşla bekliyorum hâlâ.
Tekil aşklar diyarının çoğul hasret sokağında
Gözlerimde bıraktığın yaşla bekliyorum hâlâ.

Bıraktığın cehennemin gölgesini seyrederek
Küllerimi savurduğun közle bekliyorum hâlâ.
Yıldızları gözlerinin nuruna teslim ederek
Bana miras bıraktığın sözle bekliyorum hâlâ.

Ne bir sevda uğrar oldu, ne aşk sordu hatırımı
Dudağımı kavurduğun “an”la bekliyorum hâlâ.
Gözlerini düşünerek yazdığım her satırımı
Hasret ıslatır olsa da canla bekliyorum hâlâ.

Hangi aşkın kapısında bekliyorsan; “usan” diye
Bülbülün vuslat umduğu dalla bekliyorum hâlâ.
Zamansız açmış gülleri sen de umudun san diye
Hayrını sana yorduğum falla bekliyorum hâlâ.

Yorulmadı düşlerimin mutluluk kokan inadı
Avuçlarımda sararmış gülle bekliyorum hâlâ.
Boynu bükük hayallerin sende kalmışken muradı
Duvağını adres bilmiş tülle bekliyorum hâlâ.

Şimdi sensiz geçen her gün, ömürden ömür alsa da
Resimlere döneceğin günle bekliyorum hâlâ.
Sensiz aldığım her nefes ömrümü öksüz kılsa da
Beni benden öte kılan dünle bekliyorum hâlâ…




12.05.2008

Beylikdüzü



Ben İnsanım...

- Ben insanım, yine geldim; yine giderim elbette
Şimdilik bir garip ozan, bir “Yavuz Doğan” dediler… -



Başı bozuk kâinatın “Dünya” denen yapısında
Toprak ana kisvesine büründüm, “ıslan” dediler.
Zülfikâr olup göründüm ol Hayber’in kapısında
İsmimi Ali bilerek, namıma “Aslan” dediler.

Levh-i Mahfuz kelâmını hem görüp hem okuyarak
Tapduk Emre dergâhında Yunus’la aşk dokuyarak
Hallacıyken, Enel Hakkın kerametine uyarak
Hem yüzüldüm diri diri, hem artık “uslan” dediler.

“Fatih” oldum, yine geldim; ismimi bin yıl andılar
Ben “Yediler”le uyurken, hiç uyanmadım sandılar
Sonra benlik denen suçun günahıyla yıkandılar
“Keyfine bak insanoğlu, arkana yaslan” dediler.

Yağmur yağarken inceden, sevda ile filizlenip
Kırkların darına girdim gölgelerinde gizlenip.
“İnsan-ı Kâmil” örsünde “Ben” çeliğiyle “Biz”lenip
Bileylendim, “Nesimi’nin külünde paslan” dediler.

Kefenin cebi yok diye, sevdayı da hiçe sayıp
Unuttular erdemi de, ne ar kaldı ne de ayıp.
Bir yanlışa sığınarak, bütün sözlerinden cayıp
“Var mı verdiği nefesi bir daha alan? ” dediler.

Oysa insan denen cevher, hem dünde hem bugündedir
Bir nefes var, en son çıkar; ömür denen sürgündedir
Bil ki hayat, ne parada, ne şanda ne de ündedir
Dedim ama, duymadılar; “ne var ki kalan? ” dediler.

Kalan olsa, gökyüzünde yıldız kadar çoktu nefes
Gördüklerinden fazladır, dünya denen küçük kafes.
Çünkü artık kulağına “Gel” diyorken soğuk bir ses
Gidenler en son anında, “ömür de yalan” dediler.



07.05.2008

Beylikdüzü



Gözlerin...

- “Karasevda” isminin icadıdır gözlerin…-


Nasıl anlatayım yâr, bakışlarını senin?
Aşk isimli takvimin miladıdır gözlerin.
Sağanaklar altında verilmiş bir busenin
Dudakları kavuran muradıdır gözlerin.

Kirpikleriyle yıkıp gönlümün kirmanını
Kays’a yoldaş etse de derdimin dermanını
Ömrüme farz kıldığı aşkının fermanını
Cebinde dolaştıran bir kadıdır gözlerin.

Saçlarımda zamansız yer etmiş aklarımın
Yağmurlarla yıkanmış ıslak yanaklarımın
“Keşke” demekten bıkmış yorgun dudaklarımın
Varlığının anlamı, tek tadıdır gözlerin.

Şimdi bütün yıldızlar birer birer kaysa da
Destanlar seni Şirin, beni Ferhat saysa da
Her âşık cananına başka isim koysa da
Sevda denen mevsimin ilk adıdır gözlerin.




04.05.2008

Beylikdüzü



Pişman Değilim...

- Bil ki artık sevdanın hükmünü emir sayıp
Boynumu sonsuza dek büktüm pişman değilim… -


Bir zamanlar bahçemde çınlayan hoş sesini
Hüznümün gölgesine ektim pişman değilim.
Düşleri mutlu kılan hayalin perdesini
Gecenin üzerine çektim pişman değilim.

Kırılmıştı hayaller, umut yoktu yarından
Zümrüt rengi gözlerin düşmüştü ayarından
Bu yüzden yüreğime kırgın aşk diyarından
Beyaz güller getirip diktim pişman değilim.

Önce ismini sildim bahçemin toprağından
Sonra kokun silindi güllerin yaprağından
En sonunda simurg’a ulaşıp Kaf Dağı’ndan
Kül alıp yüreğime döktüm pişman değilim.

Yeniden doğacaksa böyle doğmalıydı aşk
Karanlığı terk edip hüznü boğmalıydı aşk.
Yağacaksa her zaman, her gün yağmalıydı aşk
Bulutlardan mutluluk söktüm pişman değilim.

Karanlığın içinden koşar adım gelerek
Yalnızlık listesinden ismimizi silerek
Yarınımın tek ismi cananı can bilerek
Dizlerimi kırarak çöktüm pişman değilim.



09.04.2008

Beylikdüzü



Sessiz Çığlık

Günahını unutmuş kırık bir kolken ömrüm
Değersiz bir diyettim, kim duydu feryadımı?
En işlek caddelerde tek çıkmaz yolken ömrüm
Kendime eziyettim, kim duydu feryadımı?

Âşıktım, maşuk için tırnakları sökülen
Sevdanın karşısında suçsuz boynu bükülen
Ve sahte bir Mesih’in dudağından dökülen
Günah dolu ayettim, kim duydu feryadımı?

Sanki ölmeyecekmiş gibi yaşarken kimi
Taammüden kastetti ruhuma yerçekimi.
Bir de aşkı gömerken sevdamın tek hakimi
Maktulsüz cinayettim, kim duydu feryadımı?

Üstelik kırgın gönlüm yürek yürek sürüldü
Umudumun her yanı yalnızlıkla örüldü
Tutuksuz yargılandım, suçum sabit görüldü
Sürgün oldum hasrettim, kim duydu feryadımı?

Oysa tam otuz yıldır yalnız aşktı ektiğim
Bazen bir kardelendi bazen güldü diktiğim
Bazen de bir sahrada zemheriyken çektiğim
Kaç ilkbahar tükettim, kim duydu feryadımı?

Meleklerin gözyaşı yeryüzüne inerken
Yıldızlar güne küsüp birer birer sönerken
Müvekkiller hâkime, ceza suça dönerken
Kutsanmış bir lanettim, kim duydu feryadımı?

Ebabiller göçerken sağ kalmış en son file
Tövbesinden cayarken tövbekâr olmuş dile
Bazı gün bir günaha, bazı gün bir gafile
Kendimi ihbar ettim, kim duydu feryadımı?


10.02.2000

Ankara



Sahipsiz Mektuplar / 8

- Mektup No: 8 - O sahibini bilir... -


- Devamını benden duyacak! -



Öyle zor ki söylemek, neyi anlatsın kağıt?
Göç etti dudağımdan başka bir gülüş için.
Hangi şiir anlatsın, hangi söz, hangi ağıt?
Gitti işte apansız bambaşka bir düş için.

Sormayın sakın bana, sormayın; gidiyorum
O yoruldum dese de, ben ihanet diyorum…

Ne haram hakkım ona, ne helâl ediyorum
O kırıldım dese de, ben ihanet diyorum…

O ki benim sevdamı sattı ya bir buseye
Şimdi gördüğü tek şey kirli bedeni olsun.
Daha güneş batmadan giydiği elbiseye
İster gelinlik desin ister kefeni olsun.

Sormayın sakın bana, sormayın; gidiyorum
O yoruldum dese de, ben ihanet diyorum…

Kırılmış yüreğime son kez emrediyorum
O darıldım dese de, ben ihanet diyorum...

................................


04.04.2008

Beylikdüzü



Gerçek Vuslat…

- En gerçeği nefes kadar peşindeyken bir vuslatın
Yeryüzüne sultan olsan, neye yarar saltanatın? -


Vakit tamam, durdu takvim; saat gecenin yarısı
Zifir olmuş gökyüzünün aşağısı, yukarısı.

Kâmer yalnız, gece soğuk; yıldızlar göz kırpmaz artık
Gönül kuşum lâl kesilmiş, aşka kanat çırpmaz artık.

Yol kısalmış, sabah uzak; hiç ışık yok, gün karanlık
Günahlarım sıralanmış, yaşadığım dün karanlık.

Sıra sıra hatıralar kayıp düşer gözlerimden
Hüzne giden bir “AH” kalır cam kırığı sözlerimden.

Göğü sarar karanlığın ölüm kokan bulutları
Birer birer geri alır ellerimden umutları.

Yol kısalmış, sabah uzak; hiç ışık yok, an karanlık
Günahlarım sıralanmış, yaşadığım can karanlık.

Artık ömür nefes kadar yakın değil dudağıma
Simsiyah bir gece konar yorgun gönül otağıma.

Kararır gök, gözlerime kara bulutlar inince
Sessizliğin sesi gelir, kulağıma ince ince.

Yol kısalmış, sabah uzak; hiç ışık yok, tan karanlık
Günahlarım sıralanmış, yaşadığım han karanlık.

Sonra cana candan öte bir ses gelir “uyan” diye
Canı sorar, cana sorar; “yok mu fecri duyan? ” diye.

Ağır ağır yola çıkar can denen kuş ellerimden
Mızrabıma hüsran kalır, kırgın gönül tellerimden.

Yol kısalmış, sabah uzak; hiç ışık yok, ten karanlık
Günahlarım sıralanmış, yaşadığım BEN karanlık.


27.04.2008

Beylikdüzü



Unutmadım Nazlı Yâr

- Tek kurşun dolusu silahı aşka
Sıkışın süslüyor gecemi hâlâ… -


Nazlı yâr, giderken sönmüş külleri
Yakışın süslüyor gecemi hâlâ.
Saçına, teninden doğmuş gülleri
Takışın süslüyor gecemi hâlâ.

Kays için Leyla’nın hüznüyle dolup
Çöl olmuş ruhuma bir vaha olup
Damlanın içinde deryayı bulup
Akışın süslüyor gecemi hâlâ.

Oysa ben, ne Leyla ne çöl bilirdim
“GEL” desen, kâinat dursa gelirdim.
Ah be yâr, delirdim işte; delirdim
Bakışın süslüyor gecemi hâlâ.

Dert değil sinemde, aşkı ezdiğin
Dert değil sevdadan çabuk bezdiğin.
Gönlüme bir kirpik ile çizdiğin
Nakışın süslüyor gecemi hâlâ.

Çünkü sen, sürülmüş bir melek gibi
Günahı emrettin; suçum tek gibi.
Üstelik, ruhumda bir şimşek gibi
Çakışın süslüyor gecemi hâlâ.

En acı ağuyu katıp aşıma
Hüsranın hüznünü ekle yaşıma.
Nasılsa, sevdamı dertli başıma
Yıkışın süslüyor gecemi hâlâ.

Yok deme, gittin ya; bir elvedasız
Gittin ya, ahımı koyup nidasız.
Unutmam; aşkımdan sessiz sedasız
Bıkışın süslüyor gecemi hâlâ.

Vefayla hüsranı takıp kol kola
Gidişin rüyaysa, artık hayrola!
Çünkü bir hülyadan çıkmaz bir yola
Çıkışın süslüyor gecemi hâlâ.

Unutmam, can verip kırgın canına
Bir ömür harcarken bir tek anına
Sabahı Yusuf’un kör zindanına
Tıkışın süslüyor gecemi hâlâ…




25.04.2008

Beylikdüzü



Göç Eden Sen Değilsin…

- Bana öyle bakma yar, ben değilim ki giden… -


Hangi sözcük anlatır gittiğin en son günü?
Ardından şarkıların yorgun sesi göç etti.
Hangi “EVET” bu kadar mecbur kılar sürgünü?
Bembeyaz düşlerimin elbisesi göç etti.

Attığın o imzayla, yıkılmaz kalelerin
Ateşi buza kesmiş kırgın meşalelerin
Ve hercai bir aşka vurulmuş lalelerin
Bülbüle kıble olmuş can kafesi göç etti.

Ağlamıyorum hayır, mutluyum senin kadar
Bak çiçekler de açtı, mis kokar; tenin kadar.
Canımı yakmaz artık, özlemin kinin kadar
Çünkü anılarımın tek adresi göç etti.

Unutmadım, aklımda ettiğin en son yemin
Önsözünde adın var en mutsuz hikayemin.
Çok değil, az öncesi; demin dedim yar, demin
Verdiğin tüm sözlerin son nefesi göç etti.

Artık sırtında değil sevdamızın vebali
Eğer varsa bir hakkım, sanadır en helali.
Ama eğer sevdaysa, nafiledir hayali
Yorulmuş yüreğimin bir tanesi göç etti…


18.04.2008

Beylikdüzü



Git...

- Beni sensiz bırakıp, öptüğün yanakta git! -


Bir kere daha düşün atmadan son adımı
Gözlerime son defa uzun uzun bak da git.
Yıllar boyu dilinden hiç düşmeyen adımı
Bir kez daha söyleyip yüreğimi yak da git.

Aldırma yalnız diye, ben böyle de yürürüm
Ruhsuz kalmış bedeni ölü gibi sürürüm.
Sanma kör olduğumu, ben her şeyi görürüm
Sana kahredeceğim tek bir iz bırak da git.

İstemem, ne bir anı ne bir gülüşün kalsın
Ne son bir kez bakışın, ne bir dönüşün kalsın.
Kalırsa bir karanlık, kalırsa düşün kalsın
Onu da hasretime ödül diye tak da git.

İsmini andığımda çağlayanlar kururken
Yelkovan göç edecek akrep sende dururken.
Git! Yıldızsız gecemi karanlıklar vururken
Gözlerimden en uzak neresiyse ak da git.

Kahretmem kaçırsam da kalkan en son gemiyi
Belki kötü olurum belki kötüden iyi.
Ama son nefesimde paslı kör bir çiviyi
Hatıran olsun diye yüreğime çak da git.


1993 / İstanbul



Sebebi Hasretindir

- Madem sebep lazımdı, sen neden susuyorsun? -


Belki gece yarısı, belki sabaha karşı
Melekler ağlayacak… Sebebi hasretindir.
Yıldızlar birer birer terk ediyorken arşı
Dilekler ağlayacak… Sebebi hasretindir.

Güneş erken sönecek, kararacak ışıklar
Gün, günaha uyacak… Sebebi hasretindir.
El ele dolaşırken sevgi dolu aşıklar
Feryadımı duyacak… Sebebi hasretindir.

Efkâr yakışmayacak bülbülün bakışına
Güller bir bir solacak… Sebebi hasretindir.
İsmini işlesem de vuslatın nakışına
Sonu hüsran olacak… Sebebi hasretindir.

Kirpiklerin batacak, giderken en derine
İçime kan akacak… Sebebi hasretindir.
Aşk yorgunu gözlerim, gözlerinin yerine
Karanlığa bakacak… Sebebi hasretindir.

Öksüz kalacak gece, gün göçerken şarkına
Şairler vurulacak… Sebebi hasretindir.
Gittiğin an, ömrümün; kırgın sevda parkına
Şehirler kurulacak… Sebebi hasretindir.

Artık görmeyeceğim; günü de, sabahı da
Takvim ömür çalacak… Sebebi hasretindir.
Tüm günahların gibi, bu şiirin ahı da
Üzerine kalacak… Sebebi hasretindir.



15.04.2008

Beylikdüzü



Yılanların Irkı Yok

- Önce ateşi bulup külü afişlediler
Sonra yangınlar çıktı, sön dedik; fişlediler… -


Firari bir mülteci, sonuçsuz bilmeceyken
Umut dolu bir aşka can veren son heceyken
Ve sabahı can bilmiş uykusuz bir geceyken

Sordular birer birer
Sordular ömrümüzü…

Yüreklerinde sevgi, içlerinde korku yok
Suyun var, toprağın var; yılanların ırkı yok!

Sevdamızı yok sayıp, aşkı kurşunlayarak
Yitik bir tanrı gibi göğü arşınlayarak
Adressiz bir “ah” gibi boşlukta çınlayarak

Yordular birer birer
Yordular ömrümüzü…

Sonra çekip gittiler - ki kaçıştan farkı yok -
Gülün var, yaprağın var; yılanların ırkı yok!

Korkulu bir düş gibi bölerek uykumuzu
Yarıda bıraktılar, bitmemiz öykümüzü.
Susturup sevdamızı; susturup türkümüzü

Vurdular birer birer
Vurdular ömrümüzü.

Sabahı çok gördüler, gözlerinde uyku yok
Suçun var, günahın var; yılanların ırkı yok!




03.07.1993 / İstanbul



Sayıklamalar / 3

- ellerim üşüyor yar...-


yorgunum,
yorgunluğun en yorgun saatinde
yitik ütopyaları seyrederken karanlık.

yorgunum..

kırılmış penceremden sızan ay ışığının
bıraktığı umut da
ya yorgun ya bir anlık.

yorgunum...

ve ıslanmış gözlerim,
bir meçhule saklanıp karanlığı içerken
sonsuz bir umut ile baktığım yerin adı
hüzündür göz bebeğim.
yakamozlar göçerken
bir denizden bir çöle,
ardında unutarak bıraktığı tek miras
yüzündür göz bebeğim.

ellerim üşüyor yar, bak ellerim soğuyor.
anla ki bir aşk için can vermiş sözlerime
iklim bahar olsa da
kırk ikindi yağıyor.

yorgunum,
yorgunluktan yorulmuş düşlerimin
hayrı şerrine uymuş uykusunu bölmekten.

yorgunum...

ilkbaharın sevdaya gülümseyen
yüzünü hiç görmeden her gün bin kez ölmekten.

yorgunum...

ve ne sen biliyorsun ne bilir diğerleri..
şimdi artık ne aşk var
ne aynalar dost bana,
ne kızar gece artık.
çünkü ne geliyorsun ne gelir diğerleri..
yani artık aşk yoksa
sığınsam bir isyana
kaç yazar gece artık?

ellerim üşüyor yar, bak ellerim soğuyor.
bil ki hüzün aşığı masmavi gözlerime
hüznü kendinde saklı
bin sağanak sığıyor.

ellerim üşüyor bak, bak ellerim soğuyor.
oysa hangi şehirde hangi başka bir aşka
bir gün sona erecek
yeni bir gün doğuyor.




08.04.2008

Beylikdüzü



Ben mi Geç Kaldım?

Kimseler sormadı halin ne diye
Eller mi vefasız ben mi geç kaldım?
Bir yangın kalırken aşka hediye
Küller mi vefasız ben mi geç kaldım?

İçimde sönmeyen bir ateş yanar
Her korda bir derdin yarası kanar
Kim söyler adımı söyle kim anar
Diller mi vefasız ben mi geç kaldım?

Yorulmuş anılar koşarken düne
Geceler hüzünle yaşarken yine
Gözümden damlalar taşarken güne
Seller mi vefasız ben mi geç kaldım?

Gözlerim aynaya küsmüyor artık
Resimler özlemi kesmiyor artık
Başımda rüzgârlar esmiyor artık
Yeller mi vefasız ben mi geç kaldım?

Murada ermezmiş sevda dileyen
Mutluluk görmezmiş aşkı söyleyen
Mecnun’u Leyla’ya deli eyleyen
Çöller mi vefasız ben mi geç kaldım?

Meçhule açıldı aşkın yelkeni
Takvimler unuttu hasret çekeni
Daha çok batıyor artık dikeni
Güller mi vefasız ben mi geç kaldım?




1993 / İstanbul

(Ertuğrul Polat tarafından 1997 yılında bestelenmiştir...)



Hüznün Eylül'üm Olsun

- Kızıma isim oldu gittiğin ayın ismi… -


Haydi git kardelenim, bekletme baharları
Gecikmiş bir yaz için tek çare ölüm artık.
Haydi git, hatırlatma ansız intiharları
Bitti işte, sevdanın ömrü tek bölüm artık.

Haydi git kardelenim, ne çıkar ağlıyorsam
Ne çıkar her hüzünden bir umut sağlıyorsam?
Aldırma gittin diye karalar bağlıyorsam
Ardında bıraktığın hüsran ödülüm artık.

Haydi git kardelenim, aldırma gözyaşıma
Bakma hiç, gidişinle çaresiz kalışıma.
Bil ki yalnız gün değil, aşk doğsa da kışıma
Nokta dediğin gidiş, benim virgülüm artık.

Haydi git kardelenim, belki başka aşk bekler
Belki başka yelkovan saate özlem ekler.
Ama isminle açmış en kırılgan çiçekler
Avuçlarımda solmuş simsiyah gülüm artık.

Haydi git kardelenim, bittim işte; bittim bak
Ardıma hiç bakmadan, gittim işte; gittim bak
En sonunda sevdaya, aşka tövbe ettim bak
Bekleyişim Sonbahar, hüznün Eylül’üm artık…



02.04.2008

Beylikdüzü



Sahipsiz Mektuplar / 7

- Mektup No: 7 - Cananıma… -




- Kamer’e canan desem, günden utanıyorum. -


Hangi söz senin gibi aşka can verir canan
Seni her görüşümde gün doğdu sanıyorken.
Buz tutmuş ellerimde yüreğim erir canan
En uzak yıldız bile isminle yanıyorken.
Gözlerindi ecele son sözümü “rest” eden
Yak be canan, o elin ateşidir mest eden.

Ah be canan, bir bilsen nelerden vazgeçtim ben
Umut güne göç edip gece uyanıyorken.
Ah be canan, bir bilsen neden seni seçtim ben
Hüznüm gönlümden taşıp ömre dayanıyorken.
Gülüşündü hüzzamı düşlerimde rast eden
Yak be canan, o elin ateşidir mest eden.

Ah be canan, ismini her yerde zikreyleyip
Kendimi sürgün kıldım aşka uzanıyorken.
Gözlerini okyanus, aşkı sahra eyleyip
İsmini Leyla bildim çöller usanıyorken.
Hayalindi sevdamı Mecnun ile test eden
Yak be canan, o elin ateşidir mest eden.

Ah be canan, sen yoksan şiire kırılarak
Vuslat içiyorum ben hüsrana kanıyorken.
Yastığı hapseyleyip, yorgana sarılarak
Gördüğüm her rüyayı adınla anıyorken.
Hüznündü gözlerimi yağmurlara dost eden
Yak be canan, o elin ateşidir mest eden.

Ah be canan, gecikmiş bir sevda oyununda
Suçlu hep ben bilindim, aşk seni kınıyorken.
Ah be canan, bitti bak ömür de en sonunda
Yokluğunla var olmuş bir gönlü sınıyorken.
Hasretindi ömrüme genç yaşımda kast eden
Yak be canan, o elin ateşidir mest eden.



31.03.2008

Beylikdüzü



Sahipsiz Mektuplar / 6

- Mektup No:6 - Anneme… -


“Dünyanın en değerli varlığına…”


Sen sormadan ben sorayım, madem anne biliyorsa
Dert başımda dolanmaktan neden bıkmaz oldu ana.
Üzülme sen, sordum yalnız; ne çıkar çok geliyorsa?
Nefesimi kesse de dert, canı sıkmaz oldu ana.

Bir kez karşı çıkmış olsam, kaderin “yok” deyişine
Bir kez “olmaz” demiş olsam “mutluluk çok” deyişine
Kızar mıydım dostlarımın “gözümüz tok” deyişine?
Ama gözü doyanların sesi çıkmaz oldu ana.

Ne söylesem, birileri alınıyor derdi gibi
Kime sorsam başı mamur, alemin tek merdi gibi.
Ah be anam, ben istedim; Rabbim fazla verdi gibi
Yine de sen çok üzülme, o da yıkmaz oldu ana.

Ana, ben ki beşiklere belediğin tek oğlunum
Onur denen ak süzgeçten elediğin tek oğlunum
Ben ki yüce Yaradan’dan dilediğin tek oğlunum
Bil ki helal yemiş oğlun yere bakmaz oldu ana.

Ana, sana ne söylesem eksik kalacak bilirim
“Bir derdim var ana” desem, gözün dalacak bilirim
Sen ağlarsan, bahar senden umut çalacak bilirim
Çünkü yağmur yağsa bile seller akmaz oldu ana.

Ana, üzme sen kendini; büyür olduk fark etmeden
Biz de görür olduk ömrü, akıl çok geç çark etmeden.
Tek hatam var, yorgun gönül kâinatı terk etmeden
Ateşimiz cürmü kadar çıra yakmaz oldu ana.




28.03.2008

Beylikdüzü



Sahipsiz Mektuplar / 5

- Mektup No:5 - Ölüm… -


“ Elden teslim edilmesi ricamla.”


Ne diye geziyorsun alıcı kuşlar gibi?
Ölüm çek git başımdan, derdim zaten dağ kadar.
Karşıma çıkıp durma yorgun yokuşlar gibi
Kırılmadı dizlerim, sürünerek gitsem de
Her gece karanlığa bürünerek gitsem de

Şimdilik yaşıyorum en ölmemiş sağ kadar
Ölüm çek git başımdan, derdim zaten dağ kadar.

Abdalın ömrü sende abası bende iken
Aşka aşık olmanın çabası bende iken
Yalnızca ismi değil cabası bende iken
Ne diye kararsın ki semanın ışıkları?
Daha çok seyredecek gözlerim aşıkları.

Eskise de saatler devrilmiş bir çağ kadar
Ölüm çek git başımdan, derdim zaten dağ kadar.

Kimsenin görmediği geç fark edilmiş yazla
Bin rüku, bir secdenin verdiği derin hazla
Belki ben benim diye sunulmuş imtiyazla
Karanlığı ömrüme yar diye sunsan bile
Var ettiğin korkuyu bir lütuf sansan bile

Nefes dediğin ceza kırk boğumlu bağ kadar
Ölüm çek git başımdan, derdim zaten dağ kadar.




23.03.2008

Beylikdüzü



Yeniden...Belki de...Kim bilir?

- En sonunda benden de bıkılacak…Kim bilir? -


Neresinden başlasam derdimi anlatmaya
En çaresiz yanından bakılacak…Kim bilir?
Geceye umut deyip meyil etsem yatmaya
En hayırsız rüyaya takılacak…Kim bilir?

Sırrını aşikâra teslim etmiş bir gizden
Musa’nın hükmü ile yarılmış bir denizden
Enel Hak şiarına vurulmuş en son izden
Yorgun bir ütopyaya çıkılacak…Kim bilir?

Yeniden doğacak aşk ve yine yayılacak
Yine söz verilecek ve yine cayılacak.
Yeniden doğsa İsa yine yok sayılacak
Yeniden bir çarmıha çakılacak…Kim bilir?

Hasan yüz vermeyecek aşk isimli zehire
Sevda uğramayacak hasret denen şehire
Bu yüzden Kerbelâ’dan Mavera-ün Nehire
Hüseyn’in gözyaşıyla akılacak…Kim bilir?

Sema isyan edecek yıldızları indirip
Bulutlar lâl olacak yağmurları dindirip.
Biliyorum ki gece, hayalleri sindirip
En olmaz umutları farz kılacak…Kim bilir?

Belki filiz verecek ilkbaharda solsa aşk
Belki hüznü yok sayıp, belki aşkla dolsa aşk.
Belki doğsa Züleyha, belki gerçek olsa aşk
İbrahim yine aşkla yakılacak…Kim bilir?

Takvimler karanlığı, saat günü vururken
Dikenler boy verecek kardelenler kururken
Sevdayı sürgün eden aşk kafesi dururken
Yusuf en kör zindana tıkılacak…Kim bilir?




25.03.2008

Beylikdüzü



Bir Bilsen Sen Neredesin…

- Ve yine ve her zaman ve daima Ece’me… -


Ey nazlı can, nazlı canan; hasreti unutmak için
Hangi gülü seçtiğimi, sorma sakın; söyleyemem.
Leyla’yı çölde unutup, ellerini tutmak için
Nelerden vazgeçtiğimi,sorma sakın; söyleyemem

Utanırım, babamdandır; Anadolu kokar gönlüm
Gözlerine vurulur da söz edemez, bakar gönlüm.
Bir kez gülsen, arşı değil; cehennemi yakar gönlüm
Ama neden içtiğimi, sorma sakın; söyleyemem.

Sen istesen bülbül değil, sevda şakır aşk bağında
Hayal değil umut tüter, yorgun gönül ocağında.
Ey sevgili, düşlerimin diken bitmez toprağında
Hangi aşkı biçtiğimi, sorma sakın; söyleyemem.

Bulut desem hazan çöker, ağlar; yağmura kıyamam.
Yıldız desem uyuyamam, kayar; ömrüne doyamam
Bahar desem sen değilsin, diken açar; gül sayamam
Hangi çölde açtığımı, sorma sakın; söyleyemem.

Soran olsa, yarim deyip geçiyorum; korkum nazar
Oysa benim deli gönlüm, neler okur; neler yazar.
Ey nazlı yar, aşkın ile senden bile azar azar
Hangi yöne kaçtığımı, sorma sakın; söyleyemem




27.03.2008

Beylikdüzü



Dilrûba

(Tek dilrubâm Feride Ece`me...)


- İsmini bir dua gibi zikreyleyen dil benimdir… -


Bırak aksın gözyaşların, bırak kıskansın bulutlar
Nasıl olsa damla damla çağladığın sel benimdir.
Ne çıkar ki birer birer kırıldıysa tüm umutlar?
Haydi uzat ellerini, tutacağın el benimdir.

Önce kaldır bir başını, gökyüzünü seyret hele
Hüzün değil aşk yakışır gözlerinde açan güle.
Aldırma hiç, gün elini saçlarından çekse bile
Gül yüzünü perçemiyle süsleyecek tel benimdir.

Gölgesine aldırma hiç, akşamlar efkâr olsa da
Gecelere bin bir hasret rüyalara dert dolsa da
Hiç üzülme, kardelenler avuçlarında solsa da
Yanağını sevda ile okşayacak yel benimdir.

Bak ki gülsün gökkuşağı, gül ki açsın karanfiller
Duy ki çalsın sazendeler, sor ki sus pus olsun diller.
Bil ki eğer gülmüyorsan, kuşatılmış bütün iller
Ve Mecnun’un sevda diye sarıldığı çöl benimdir.

Var olduğun her yer cennet, yokluğun akla ziyandır
Bakışların Kız Kulesi, gamzelerin Aşiyan’dır.
Şahit olsun tüm yıldızlar, bil ki bu en son beyandır
Dilrûba’mın aşkı ile dolup taşan göl benimdir.



21.03.2008

Beylikdüzü



Sahipsiz Mektuplar / 4

Mektup No: 4 - Babama…-


Nasıl anlatsam sana bulunduğum mevkiyi?
Karanlığın içinde gün sezilmiyor baba.
Çarpan çok belki ama iki kere ikiyi
“Beş” diyenin fikrine “ Dört” çizilmiyor baba.

Meğer güneş ısıtmaz, yağmur hiç ıslatmazmış
Meğer onur riyakâr, gurur hacıyatmazmış
Meğer yürek yalnızca vefa için atmazmış
Ama bende köz sönse, örs ezilmiyor baba.

“Mertlik” usule uygun yalan bir hismiş meğer
“Namus” bire beş veren ucuz bahismiş meğer
“Sadakat” gözaltında, “Gurur” hapismiş meğer
Artık er meydanında mert gezilmiyor baba.

Kimse bilmiyor hâlâ, aleni kim saklı kim?
Hangi suç daha gerçek, yasal kim yasaklı kim?
Suç bile anlamazken davacı kim haklı kim
Herkesin derdi başka, ses kesilmiyor baba.

Umudun boynundayken vefasızlık kemendi
Yıkılmak üzereymiş sevdanın harap bendi
Oysa ne bana güldü, ne bir gün güldü kendi
Yine de doğan günden dert eksilmiyor baba.

Kırık dökük gönlümden toplandı tüm kalanlar
Hakikat kisvesinde resmedildi yalanlar.
Bir yanda hüzün varken, bir yanda zevk alanlar
Dostlarım gözyaşımı artık silmiyor baba.

Şimdi ne aşka küsmüş dargın bir ereğim var
Ne hükmü kalem bilmez suçsuz bir gereğim var.
Yalnızca kırılmaktan bıkmış bir yüreğim var
Onu da benden başka kimse bilmiyor baba.




“Bilen Gelsin” isimli şiirimden uyarlanmıştır.


17.03.2008

Beylikdüzü



Sen Giderken.../ 2

Ey yar! Nasıl unuttun? Hatırla, sözlerimin
Hükmü geceden bile sönüktü sen giderken.
Yıldızları görmeye alışmış gözlerimin
Bakışları toprağa dönüktü sen giderken.

______Hiç unutmam, o gece hüznün yağmuru bile
______Zifirin gölgesine yaş döktü sen giderken.

Ey yar! Hatırladın mı? Hani o gün, o saat
Gökyüzü yıldızlara gam ekti sen giderken.
Düşlere dert olurken unuttuğun her vaat
Rüyalar gecelerden el çekti sen giderken.

_____Yakamoza can veren mehtabın nuru bile
_____Hasretin karşısında diz çöktü sen giderken.

Ey yar! Hani sen yokken aşk vardı ya yanımda
Bil ki o da yoruldu ve bıktı sen giderken.
Hani senden öte bir can vardı ya canımda
O da seninle kalktı ve çıktı sen giderken.

_____Riya kokan bir aşkın sahte gururu bile
_____Canımın en içinden can söktü sen giderken.

Ey yar! Bil ki gittiğin, yolları dert edinip
Kuruyan nehirlerden kan aktı sen giderken.
Bil ki yağmurlar bile baktığım yerde dinip
Yaşını gözlerime bıraktı sen giderken.

_____“Bir daha asla! ” diyen aşkın onuru bile
_____Soysuz bir yalan kadar küçüktü sen giderken.

Ey yar! Yoruldum artık. Bil ki son sözümdür bu
Hatırladım ki gülmek, yasaktı sen giderken.
Ey yar! Unutmalıyım. Belki tek çözümdür bu
Çünkü aşk, sabah kadar uzaktı sen giderken.

_____Belli ki aşk suçunun en son kusuru bile
_____Omuzlarıma binmiş, tek yüktü sen giderken.

_______________Ve hasret, umut kadar büyüktü sen giderken…



13.03.2008
Galata



Beklenen Sen Değilsin...

- Gittiğin günkü gibi, burada bekliyorum…-


Ey vefasız, ne diye soruyorsun halimi
Bıraktığın yerdeyim, adresim aynı hâlâ.
Ne diye süslüyorsun, düşümü hayalimi
Hayrına küfrettiğim nefesim aynı hâlâ.

_____Belki biraz umutla, belki biraz hatırla
_____Vuslatın kapısında, sırada bekliyorum.

Aynı yel savuruyor sevdanın közlerini
Aynı yerde bekliyor gözlerim gözlerini
Aynı yerde duyuyor kulağım sözlerini
Giderken hapsettiğin, kafesim aynı hâlâ.

_____Omzuma yüklediğin aşk kokan her satırla
_____Giderken var ettiğin yarada bekliyorum.

Belki biraz değişti düşlerin rengi ama
Yıldızlar düşer oldu artık küskün akşama.
Ve ne kadar kızsam da üzerindeki cama
Rengine kahrettiğim o resim aynı hâlâ.

_____Yüreğime gömdüğün en anlaşılmaz sırla
_____ İşte tam da burada; burada bekliyorum.




07.03.2008

Beylikdüzü



Beyanat / 3

' Çakırkeyf '


- Öyle bir derttir ki aşk, gül susar bülbül söyler
Öyle bir hâldir ki aşk, göz ağlar gönül söyler. -


Sormayın ne işim var vaktin durduğu yerde
Siz sûkutun yanında bekleyin biraz beyler.
Sormayın nasıl düştüm ismi aşk olan derde
Bu yüzden efkârıma eşlik edecek neyler.

Yelkovanı katledin, saatler dursun artık
Kanun mahuru değil, hüzzamı vursun artık.

Kararsın tüm ışıklar, hiç yakmayın bu gece
Yıldızların ziyası cama vursun sadece.
Çünkü aşkı anarken içimdeki her hece
Gözlerimden yaş olup akacak küçük şeyler.

Aşıklar, saatini hasrete kursun artık
Kanun mahuru değil, hüzzamı vursun artık.

Çalınmaya başlasın nağmeler ince sazla
Duyulsun kemanların inleyişi bin hazla.
Öyle bir haldeyim ki, ney ağlarken hicazla
Dudağıma değmeden sarhoş olacak meyler.

Kadehler düşlerimi sevdaya yorsun artık
Kanun mahuru değil, hüzzamı vursun artık.

Sormayın nasıl sardı hasret dört bir yanımı
Nasıl sardı ansızın, her günü her anımı?
Sormayın artık bana sahipsiz isyanımı
Sebebi aşksa eğer, neylerse güzel eyler.

Sevdalılar adımı geceye sorsun artık
Kanun mahuru değil, hüzzamı vursun artık.



06.03.2008

Beylikdüzü



Geç Kaldığımsın

- Toprağın tek muradı gülşenin varlığıyken
Dikeni vuslat kokan güle çok geç kalmışım. -



İsminle anılırken ettiğim son intizar
Mızrabın aradığı tele çok geç kalmışım.
Başımda poyraz olup eserken deli rüzgâr
Hazanı bahar kılan yele çok geç kalmışım.

Meğer boşu boşuna aşk diyerek günaha
Gönlümü hapseyleyip kanmışım bir eyvaha.
Oysa gözlerimdeymiş aradığım tek vaha
Sırılsıklam gezerken sele çok geç kalmışım.

Ardına hiç bakmadan herşeyi yok sayacak
Bir damla sevda için denizlerden cayacak
Kararmış yüreğime yıldız olup kayacak
Ve elimden tutacak ele çok geç kalmışım.

Sabahsız bir rüyayı gördüğüm ana değil
Canıma canan demiş kırgın bir cana değil
Yemin olsun, yalnızca geçen zamana değil
Genç yorulmuş gönlüme bile çok geç kalmışım.



Beyanat / 2

'Sözüm Söz! '



- Tüm derdi insan olan tek canlı ise insan
Ya ben insan değilim, ya derdim çok sıradan...-



Madem ki istediniz, sevdamı yasaklayıp
Alnının ortasından vuracağım, sözüm söz.
Yelkovanı akrebin gölgesinde saklayıp
Saatleri hasrete kuracağım, sözüm söz.

Ellerimde can bulmuş en son gül solana dek
Dikenleri yar diye saracağım, sözüm söz.
Tüm ışıklar sönene; gün gece olana dek
Ayrılık denen kente varacağım, sözüm söz.

Susamış gözlerime su vermeyen pınara
Hesabını bugünden soracağım, sözüm söz.
Özlediğim ne varsa, çekerek bir kenara
En az yüreğim kadar yoracağım, sözüm söz.

Ömrüme görev bilip, vuslatın inadını
Gözlerimi kırpmadan kıracağım, sözüm söz.
Ardımda bırakarak aşklarımın adını
Sözümün arkasında duracağım, sözüm söz.

Belki gün doğmayacak gecelerime ama
Ben sabahı geceden göreceğim, sözüm söz.
Belki aşk yağmayacak hecelerime ama
Gözyaşıma ismimi vereceğim, sözüm söz.

Sakın unuttuğumu düşünmesin takvimler
Düşlerimi yıllara sereceğim, sözüm söz.
Mevsim yaza dönerken sevinmesin iklimler
Yaz gelmeden hazana gireceğim, sözüm söz.



01.03.2008

Beylikdüzü



Korkunun Tanığıdır Gece / 2

II.- Rüya



- Ya simurg gerçek değil, ya Kaf Dağı çok uzak…-


korkunun tanığıdır gece
dağ başlarında uyur.
ne rüzgârla konuşur
ne selam verir güne.
öyle bir yerdedir ki,
uluyan çakalların
seslerine karışır
mavzer uğultuları.

ne ses duyulur başka
ne de göz gözü görür.

kırılırken dalları uçurum güllerinin
kırılır umutları
sahipsiz sessizliğin.
kimliksiz kalır sabah
kimliksiz kalır sema.
yıldızlar usul usul
söndürürken geceyi
uykusuz bir sabahın
kuşanmış kalesinde
düşlerini sis bürür.

korkunun tanığıdır gece
zifir gördükçe büyür.
en olmaz saatlere
sığdırıp karanlığı
kırar tüm aynaları,
görmez; kendini bile.
elleriyle afişler
“aranıyor” hükmünü
ve ne kadar suç varsa
yüklenip üzerine;

ya intiharı vurur
ya kendini öldürür.

bir çocuk çığlığıyla uzanır bazen güne.
bazen aşk kadar uzak
bazen çöl kadar kurak
bazen gün kadar yasak
bir hülyaya vurulur.
tanıktır en olmaza
uyurken tüm kâinat.
tanıktır karanlığa
ve ne kadar mum varsa
- sabahı aydınlatan -
birer birer söndürür.


korkunun tanığıdır gece.

…ve kaçar tanıklıktan…




28.02.2008

Beylikdüzü



Sahipsiz Mektuplar / 3

“Mektup No: 3 – Sadece O’na…”


- Sana bu satırları ne diye yazdığımı
Ben bile bilmiyorken, hükmü mahşere kalsın… -


Gittiğin günkü gibi içimde yanan ateş
Ne yokluğun kâr etti ne hayır var zamandan.
Hazin bir aşk masalı gibi batarken güneş
Çekip gitmiştin hani yıkılmış bu limandan.

Çiçekler soldu önce, en son ayak izinde
Fırtınalar duruldu sevdanın denizinde
Ve ceylanlar uyurken bir yangının dizinde
Göz gözü görmez oldu ardındaki dumandan.

Sonra hep yağmur yağdı, bahara hasret kaldım
Dostlarıma alındım, teselliden bunaldım.
Bazen günahkâr oldum, tövbemi geri aldım
Geçmek kolay değilmiş hasret kokan canandan.

Keman seni ağlarken omzunda gam yüküyle
Bülbül güle vuruldu, bir hayal bin öyküyle
Rüzgâr hep seni andı sevdalı bir türküyle
Ben sadece usandım nefes aldığım andan.

Oysa yıldız dediğin, sen yokken de kayarmış
Sen yokken de ellerim geceleri sayarmış.
Sabahım senden değil, candan bile cayarmış
Ama yoruldum artık sebepsiz hüsn-û zandan

Yoruldum, anıları birer birer yakmaktan
Yoruldum, resimlere hasretinle bakmaktan
Yoruldu gözyaşlarım, yollarına akmaktan
Ne gidenden hayır var ne de yalnız kalandan.

İbret olmaz bilirim, yıllar anlamaz bizi
Anlamaz hatıralar, anlamaz sevgimizi.
Ama yorgun anılar, suç gibi; dizi dizi
Gözlerime inerken, yorgun düştüm hazandan.

Şimdi çıksan bir yerden, “çok geç” desem de sana
“Geciktin ve denk geldin” desem de bir hüsrana.
Bil ki son kez girerken aşk denen imtihana
Yoruldum yokluğunun sebebini sorandan…



Sahipsiz Mektuplar / 2

“Mektup No: 2 – Yarenlerime…”



- Sebebi nefretime en son itirafımdır
Yakın tutanakları!
Ömrüme ilk izinim, gönlüme tek affımdır.-


Madem bu kadar kısa hayat denilen roman
Önsözüne ismimi yazmayın, haketmedim.
Madem bir yelkovana bağlı yaşıyor zaman
Yakın beni, bir mezar kazmayın; haketmedim.

Savurun küllerimi mutsuz aşklar şehrine
Bir kaç damla gözyaşı dökün hasret nehrine
Ve an be an doyarken sonsuzluğun zehrine
Gecikmiş düşlerimi bozmayın, haketmedim.

Küskün hayallerime, çocuk korkularıma
Günahkar bedenime sinmiş tutkularıma
Sabahı murat bilmiş mutsuz uykularıma
Toz pembe bir düş gibi sızmayın, haketmedim.

Denizlerim çöl kalsın, gökkuşağımsa tek renk
Ne sevdam gerçek olsun ne hüznüm aşkıma denk
En son yolculuğumda cenazeme bir çelenk
Yollayıp gidişime kızmayın, haketmedim...



Beyanat / 1

I.)

- Yokluğuna… -


Hayallerin gölgesi yiterken karanlıkta
Gönül üryan, hülya tok; yokluğun soyadımdır.
Umutların düşleri biterken karanlıkta
İsmim umut, umut yok; yokluğun soyadımdır.

Sorulur tüm şiirler darılmış hecelerden
Yorulur yakamozlar, kırılmış gecelerden
Öfke kusar sessizlik yorulmuş yücelerden
Aşk tek hedef, hasret ok; yokluğun soyadımdır.

Damlalar hüsranını ararken her anımda
Kimliksiz ütopyalar volta atar kanımda
Mültecidir fırtına kış uyurken yanımda
Hüzün yağmur, bulut çok; yokluğun soyadımdır…



Sahipsiz Mektuplar / 1

'Mektup No:1 - Dostlarıma...'


- Öyle bir han ki dünya; yolcusu var, yolu yok
Öyle bir mektup ki bu; adresi var, pulu yok! -


Ne diye sorarsınız neredeyim, nasılım?
Hüznümü sahiplenip kaldığınız yerdeyim.
Bir peşreve dönerken hüzzam kokan fasılım
Mutlu yarınlarımı çaldığınız yerdeyim.

Ne dikenleri solmuş güllerin arasında
Ne kirpikleri ıslak bir gözün karasında,
Devası aşka vurgun bir gönül yarasında
Vazgeçtiğim rüyaya daldığınız yerdeyim.

Bıraktığınız yerin ismi hüsransa hâlâ
Sevdalar bağbozumu, vefa yalansa hâlâ
Yıldızlar sabaha küs, uyku ziyansa hâlâ
Belli ki beni benden aldığınız yerdeyim.

Dert dediğiniz ne ki, kaç yıl kaç asır sürer?
Elbet gönül kapımdan sevda da aşk da girer.
Ama uzun zamandır dertleri birer birer
Kırılmış yüreğime saldığınız yerdeyim.

Uykusuz gecelerin sabahını çok sayıp
Sonu mutsuz düşlerin günahını yok sayıp,
Yıldızsız gökyüzünün siyahını kutsayıp
Hüsranı ömrüme farz kıldığınız yerdeyim.

Hani yağmur yağarken semadan ıslak ıslak
Hani aşk kokardı ya, güllerin yurdu toprak.
Şimdi ne acıdır ki düşerken en son yaprak
Avuçlarımda açıp, solduğunuz yerdeyim.

Beklemekten usandım, yoruldum diye belki
Umudumu yitirdim, duruldum diye belki
Kimbilir, dikeniyle vuruldum diye belki
Sevda çiçeklerini yolduğunuz yerdeyim.

Ne takvim tutuyorum ne saatle işim var
Ne çıkmaz sokaktayım ne ay, ne güneşim var
Ne özleyecek dostum, ne de bir geçmişim var
Bana benden uzakta olduğunuz yerdeyim.

Velhasıl, ismim gurbet; aşk gibi, huzur gibi
Baktığım yer karanlık, ışıksız bir nur gibi.
Aslını sorarsanız, sessiz bir yağmur gibi
Gözlerimin içine dolduğunuz yerdeyim.




20.02.2008

Beylikdüzü



Feride’m

- Feride Ece’me -


O kadar çok şeysin ki, fısıldayışın bile
Aşığın mızrabından dil aldırır Feride’m.
Bir bakışın Şeytan’a, bir gülüşün Kâbil’e
Ebrehê diyarından fil aldırır Feride’m.

Kamer buluta kızar; geceyi bürür diye
Yıldızlar güne küser; sabaha yürür diye.
Belki senden uzakta başka yar görür diye
Ellerim gözlerime mil aldırır Feride’m.

Baykuşlar karanlığı gamla bölüşüyorken
Kardelenler boy verir, Zemheri üşüyorken.
Öyle bir sevda ki bu; başkenti düşüyorken
Vuslat sınırlarından il aldırır Feride’m.

Yanar elbet; sön desem sönmeyecek yüreğim
Dur desem, durmayacak; dönmeyecek yüreğim.
İsminden başka çölde dinmeyecek yüreğim
Ab-ı hayat şehrinden sel aldırır Feride’m.

Sevdan ki, hüznü aşkın lûgatından çıkarıp
Yıldızsız bir gecede hüsranı aşkla karıp,
Kelimelere küsmüş bir ümmiye yakarıp
Şaire gözlerinden el aldırır Feride’m.

Yağmur gizlice ağlar; damlayı göl sanarak
Gün önünde diz çöker; için için yanarak
Dolunay, kaşlarını hilâlden kıskanarak
Mehtabın ışığından tel aldırır Feride’m.

İsmin ki; aşk önünde maşuka diz çöktürüp
Nefesin koktu diye güle yaprak döktürüp
Adını anar diye bülbüle gül söktürüp
Mecnun’un gölgesinden çöl aldırır Feride’m.

Bakışın ilkbahardır; ansızın yağmak için
Gözlerin güne değer; zifiri boğmak için.
Gülüşün, bir dudakta yeniden doğmak için
Anka’nın kanadından kül aldırır Feride’m.

Kaînat eşi değil saçının bir telinin
Mecnun farkında değil, küçücük emelinin.
Bil ki sevdan, sabahı seyreden bir gelinin
Duvağına dokunup, tül aldırır Feride’m.

Saat değil an bile geçmez senden uzaksam
Gözlerindir gördüğüm; hangi noktaya baksam.
Nasıl bir aşktır ki bu, ömrü bin kere yaksam
İbrahim’in elinden gül aldırır Feride’m.



05.02.2008

Beylikdüzü



Affına Sürgünüm Yar

- Kapına sığındığım gecene kurban diye
Verilmiş yüreğimi sarıp affeyle beni…-



Ey Zümrüd-ü Anka’nın kül doğuran anası
Yorulmuş yüreğimi sarıp affeyle beni.
Ey hasreti suç bilip benden öte anası
Durulmuş yüreğimi sarıp affeyle beni.

Maşuk’u Mecnun eden bir gönül yarasında
Zifirin utandığı gecenin karasında
Ve sevda sahrasının kumları arasında
Sorulmuş yüreğimi sarıp affeyle beni.

Bil ki tövbekâr oldum; ermek için ahtına
Bil ki ismimi yazdım hüzün kokan bahtına.
Sense, senden uzakta sensiz gönül tahtına
Kurulmuş yüreğimi sarıp affeyle beni.

Sorma, hangi sözcüğün hükmü anlatır ahı
Sorma, nasıl unuttu karanlıklar sabahı.
Sorma ve bir kez daha yok sayarak günahı
Kırılmış yüreğimi sarıp affeyle beni.

Korkma, teslim etmedim yüreğimi tutkuya
Korkma, boyun eğmedim aşk isimli utkuya.
Gözlerimi semaya teslim edip uykuya
Darılmış yüreğimi sarıp affeyle beni.

Hüzün sağanakları yağarken ince ince
Bulutlar sürgün olup gökkuşağı inince
Göç zamanı gelmeden, en son nefesten önce
Vurulmuş yüreğimi sarıp affeyle beni.



31.01.2008

Beylikdüzü



Ne Çıkar

- Kalemi kırdığın an kapandı en son perde
Ve aşk teslim edildi hasret denen namerde…-


Bakma ardına canan, bıraktığın yer aynı
Gözlerime gömdüğün yağmur, nilüfer aynı.

Bakma ardına canan, unuturum nasılsa
Sema sönse ne çıkar; toprak göğe asılsa?

Ne iz kalacak senden ne hasret kokan bir an
Ne özlem dolu bir düş ne aşkı anan bir can.

Ne gözlerinin rengi ne de kokun kalacak
Ne diken boy verecek ne de gülüm solacak.

Gözlerim dalmayacak şarkımızı dinlerken
Keman hüzzama uyup için için inlerken.

Zulamda ne kalmışsa yok sayıp harcayarak
Ettiğim yeminlerden bir kalemde cayarak

Resmini ters çevirip yatacağım her gece
Yüreğimi yük bilip atacağım her gece.

Ne çıkar çok sevmişsem ve hiç unutmamışsam
Bin kere tövbe edip bir kere tutmamışsam?

Hem, sır ne taşıyacak; aynalar kırılırken
Aşk hükmünü yitirip riya haykırılırken?

Geç anladım aşk yalan, gönlün bir firavunmuş
Hercai çiçeklerin kokusuyla avunmuş.

Mavilerim siyaha dönse ne çıkar artık
Yıldızlar birer birer sönse ne çıkar artık?

Yakamozlar ağlarken şimdi serin sularda
Rüya düşe dönerken en derin uykularda

Sırça köşküm apansız yıkılsa da başıma
Git, bakma hiç ardına; aldırma göz yaşıma.

İsmini yüreğimden kazıdım, sildim çoktan
Yerine kim gelirse riyakâr bildim çoktan.

Ne çıkar yağmur yağsa gönül Sahra Çölü’yken
Geri dönsen ne çıkar sevdam artık ölüyken?

Ne çıkar gece olsa, yastığım yüzün koksa
Sabah düş yorgunuyken akşamlar hüzün koksa?

Ne çıkar bir ömür de benden olsa bu sefer
Gönlüme bir zulüm de senden olsa bu sefer? ..



Hepsi Bu

İsmini zikrederken hıçkırdığım cananım
Uğruna kim bilir kaç kalp kırdığım cananım.

Kaçıncı yangındır bu, sön dedikçe yaktığın
Kaçıncı sitemdir bu cevapsız bıraktığın?

Ya kalbin taşa döndü ya kulakların sağır
Ya adresi yazmadım ya postacılar ağır.

Yine de duymamıştır deyip intizarımı
Bir kere daha yazdım sessiz ahûzarımı.

Bu sefer bir turnayla bildirip ahvalimi
Kanadına ekledim sahipsiz vebalimi.

İster bir ihtilal de, ister zamansız çöküş
İstersen pişmanlık de istersen boyun büküş.

“Bitti” dedim kalbime, bil diye yazdım bu kez
Eğer varsa hatırım sil diye yazdım bu kez.

Gözlerimi açtığım ilk anı unutarak
Saatleri durdurup zamanı unutarak

Yüreğimi gömdüğüm toprağı eşeleyip
Vuslat kokan gönlüne en son adresim deyip

Çok sevmiştim ya seni bir kış günü ansızın
Hani can bilmişti ya yorgun gönlümü sızın

İşte o günü hâlâ dün gibi hatırlarım
Ve belki sırf bu yüzden aşk kokar satırlarım.

Unuttuysan hatırla, ben hiç unutmamışken
Bin kere tövbe edip, bir kere tutmamışken.

Avuçlarıma konmuş minik serçeydin hani
Yarınımdın umuttun, candın her şeydin hani.

Hani kıskanacaktı yıldızlar sevgimizi
Hani yalnızca ölüm ayıracaktı bizi.

Oysa çabuk unuttun; gittin bir yalan gibi
Ecele teslim olmuş son nefes,son an gibi.

Haklıydın en haksızın haklı olduğu kadar
Güneşin karanlıkta saklı olduğu kadar.

İşte bu yüzden seni her anımsayışımda
Bir yıldız daha kayıp sönerdi gözyaşımda.

Ama terk eyledi aşk kentin yamaçlarını
Çoktan unuttu gönlüm simsiyah saçlarını.

Yalın ayak yürünmüş dikenli yolsun artık
Diyeti ödenmemiş borçlu bir kolsun artık.

En güzel yıllarımın küle dönmüş resmisin
Sen doğmamış kızımın konulmamış ismisin.

Duaya besmelesiz başlamış bir dilsin sen
Zifiri karanlıkta sönmüş bir kandilsin sen.

Sen yaşanmış ve bitmiş en büyük felaketim
Haritadan silinmiş kaybolmuş memleketim.

Sen rüyamı terk etmiş yorgun denizkızısın
Sen ömrü mekan bilmiş devasız bir sızısın.

Sen tövbe bilmez şeytan, sen işlenmiş son günah
Baharı unutmuş kış, güneşe kırgın sabah.

Sen bülbülü bağından ayırmış bir kafessin
Sen yorgun bir bedenin aldığı son nefessin.

İşte bu yüzden her ah yankısız cevabımdır
Ettiğim her beddua işlenmiş sevabımdır.

Belki de sırf bu yüzden ismini andığımda
Anılar bir suç gibi ağlıyor sandığımda…



Kırılmaya Yüz Tutmuş Bir Kalemin Andıdır

- Kalemim kırılsın ki bu en son yeminimdir
Seni sevmek son suçum hayalin tek kinimdir -



Mülteci düşlerimin aman bilmez dilberi
Hesapsız gidişlerin zaman bilmez dilberi

Yine senin kapını sabah bildim bu gece
Yine senin ismini günah bildim bu gece.

Yine sana yükledim yorulmuş sitemimi
Yine isminle andım sahipsiz matemimi.

Duydun mu senden sonra Mecnun sanmışlar beni
İsmimi unutmuşlar çölle anmışlar beni.

Anahtarı kaybolmuş bir hasret zindanında
Tutuklanmış düşlerim ağlıyorken yanında

Nefesim Sam Yeli`ne ortak olmuş, duydun mu?
Kokladığım her çiçek demsiz solmuş, duydun mu?

Oysa harap gönlümü kıskandı yıkıntılar
Yorulmuş ahvalimden feyz aldı sıkıntılar

Sense bensiz yaşanmış her anı sevap sayıp
Sustuğun her yalanı ömrüme cevap sayıp

Vebalimi yüklenip çekip gittiğin günü
Bir hakkın varmış gibi helal ettiğin günü

Rüzgârın kanadına yazdın ya satır satır
Halâ bütün şarkılar yokluğunu anlatır.

Gözlerimin önünde dururken ihanetin
Her gece uykuları vururken ihanetin,

Yüreğim başka adres arar oldu, duydun mu?
Kollarım başka yâri sarar oldu, duydun mu?

Oysa yalnızca sendin gördüğüm en mutlu düş
Oysa yalnız sanaydı özlem duyduğum dönüş

Sense yok sayıp aşkı, zamansız çıkıp gittin
Denizleri çöl kılıp semâ`yı yıkıp gittin.

Artık kapıma gelip sabaha dek yansan da
Günahını unutup affederim sansan da

İsmimi son nefesin bildiğin güne kadar
Gözyaşını hasretle sildiğin güne kadar

Şeytan secdeye dursa tövbesi eksik kalır
Ne öfkem bir an diner ne sitemim azalır.

Kalemim kırılsın ki, bu en son ahvalimdir
Gerisi mahşere dek ömrüne vebalimdir.



Korkunun Tanığıdır Gece / 1

I.- Giriş


- Kırılmış bir aynadır gerçek sandığın her şey …-

korkunun tanığıdır gece
sınırlarda gezinir.
iklimsiz yağmurların
ve vakitsiz göçlerin
gözlerinde yeşerir
-yoklayıp tetiğini
yurtsuz ütopyaların.-

gözleri zifir,
dişlerinde kan.

ölür ölür dirilir en olmaz vakitlerde.
ve sessizce dökülür
yıldızsız gökyüzünden,
karanlığın tutsağı yitirilmiş kabuslar.
tırnaklarındadır hep
katledilmiş düşlerden
kendine miras kalan.

korkunun tanığıdır gece
koyaklarda dolanır.
çeker tüm perdeleri
yıldızların üstüne.
iç çeker Ararat
iç çeker Munzur.
ve Dicle
ve Süphan.

elleri soğuk
ellerinde kan.

bazen Kawa’ya kızar, bazen Dehak’tır gece.
bir yalaz çalar bazen
tanrılardan -hesapsız.-
doruklardan kül yağar
ve doruklardan duman.
İbrahim olur bazen
güllerin arasında
ilahi aşkla yanan.

korkunun tanığıdır gece
gözlerinde barınır.
üşür gözbebeğinde
yarım kalmış rüyalar.
gözlerin ürkek
gözlerin ıslak
gözlerin yalnız.

düşlerin soğuk
düşlerinde kan.

kırılır zincirleri zincirsiz bir kölenin.
uyanır Spartaküs
uyanır uyumayan.
düşlerine kar yağar
ve düşlerine isyan.
Pir Sultan olur bazen
bin senenin ardından
yine gülle uyanan.

korkunun tanığıdır gece.

ve korkar tanıklıktan…





17.01.2008

Beylikdüzü



Hatırla Gecem Gözlüm

- Hem kirpikleri siyah, hem ölüm yitti artık
Hem öldü GECEM GÖZLÜM, hem gecem bitti artık -



Yağmurlu bir gecenin karanlığına sinmiş
Ve son yağmur damlası
Ağlarken için için,
Kirpiklerime inmiş
Yitik bir ağıttın sen.

Ağlasam düşecektin;
Sustum, tutunuyorsun.

Ellerin soğuk, neden?
Üşüyor gözyaşlarım.

Sahi, yaz ortasında beyazları giyinmiş
Yorgun kardelenleri
Ne çok sevdiğimizi
Unuttun mu gerçekten?

Unuttuysan hatırla,
Hatırla gecem gözlüm.
Gittiğin günden beri duyduğum tek türkünün
Hem “Elif”e hem “Mim”e
Küsmüş “Lâm” oluşunu.

Bitti demiştin hani, biten benmişim gibi.
Küskün aşklar kentinin
En çıkmaz sokağını,
İsminin gölgesiyle
Süslüyorken yıldızlar.

Konuşsam susacaktın;
Sustum, konuşmuyorsun.

Bakışın soğuk, neden?
Üşüyor gözyaşlarım.

Sahi, ne bu kırgınlık; giden benmişim gibi?
Aydınlık sokakları
Karartan gidişini
Unuttun mu gerçekten?

Hatırla gecem gözlüm.
Ardına hiç bakmadan çekip gittiğin günün
Yağmura hasret kalmış
Kerbelâ’m oluşunu.

Hatırla, olur dedim; olmazı yok sayarak.
Oysa küskün rüyalar
Ağlarken için için
Düşlerimi yazdığım
Küskün bir kağıttın sen.

Baksam ağlayacaktın;
Bakmadım, ağlıyorsun.

Gidişin soğuk, neden?
Üşüyor gözyaşlarım.

Sahi, bakışlarını sevdamla kutsayarak
Gördüğün her hayali
Hakîkat sanışımı
Unuttun mu gerçekten?

Unuttuysan hatırla,
Hatırla gecem gözlüm.
Önsözünü yazarken yarım kalmış öykünün
Ağaçlara verilmiş
Bir selam oluşunu.

Unuttuysan hatırla,
Hatırla gecem gözlüm.
“Katli vacip” hükmüyle emrettiğin sürgünün
Terkedilmiş bir aşkı
İstilam oluşunu.


15.01.2008

Beylikdüzü

- Yağmur geliyor yine, yıldızları sıkı tut…-



Sen Giderken...

- İstanbul yanacak, ben yanacağım…-


Gecikmiş bir bahar, verilmiş bir söz
Ömrü yok sayacak, yaşlanacağım.
Hüznümün ortağı bir çift nemli göz
Aşkı rêcm edecek, taşlanacağım.

Başımda rüzgârlar esecek belki
Sevdalar selamı kesecek belki
Damlalar toprağa küsecek belki
Bense her yağmuru sen sanacağım.

İsminle başlayan bütün şiirler
Sevdamın katili sessiz şehirler
Hasreti yar bilmiş susuz nehirler
Benimle ağlarken utanacağım.

Gözlerim resmine bakacak yine
Feryadım semayı yakacak yine
Gözyaşım içime akacak yine
İlk defa sen yokken ıslanacağım.

Bahar anlamazken yazın işinden
Hazan kavrulacak kışın düşünden
Belki de ilk defa, aşkın peşinden
İstanbul yanacak, ben yanacağım.


06.01.2008

Beylikdüzü



Evet Yağmur Yağacak…

Hayır ağlamıyorum.

Belki yağmur yağacak,
Belki bir çiy damlası
Kaybetti adresini.
İsminin terk ettiği
Ve dönmekten utanıp
Defterinden sildiği
Eski bir adres gibi.

Hayır ağlamıyorum.

Yalnızca üşüyorum.
Hep üşürüm, bilirsin.
Anımsar mısın bilmem,
Yine böyle bir gece;
-Soğuk bir kış gecesi-
İsminin her hecesi
Yitmişti karanlıkta
Yankısız bir ses gibi.

Hayır ağlamıyorum.

Sadece daldım biraz.
Hem artık yüreğimde
İzi bile kalmadı
Sararmış yaprakların.
Yorulmuş anılarım
Kırılmış hayallerim
Ve kayan yıldızlardan
Tuttuğum tüm dilekler
Tükendi birer birer,
Tükenmiş nefes gibi.

Hayır ağlamıyorum.

Sahi ne kaybettim ben?
Belki kazanmadım da.
Ama senden uzakta
Sana dair ne varsa;
Üşümüş ellerini,gözlerinin rengini
Teninin kokusunu
Ve sen kokan her şeyi
Unuttum herkes gibi.

Unutmamı istedin
İsteğin sözüm oldu.

İşte şimdi gerçekten
Kirpiklerime konan
Bir hüznün arkasından,
Ya yağmur başlayacak
Ya ben ağlayacağım.

Bayramın kutlu olsun…

31.12.2007

Beylikdüzü



Bu Yüzdendir Efkârım

- Seni senden uzakta nasıl özlediğimi
Söylemeye gelmiştim ve şimdi gidiyorum…-


Gözlerinden efkârı okumak için değil
Kirpiklerine aşkı yazmak için gelmiştim.
Gökyüzüne siyahı dokumak için değil
Hasretin mezarını kazmak için gelmiştim.

Var ettiğin hüsranı ömre düşman bilerek
Duyduğun yalanları hatıramdan silerek
Ferhat’ın umudunu özleminle delerek
Kırılmış yüreğine kızmak için gelmiştim.

Peki sen ne söyledin? Hatırla bir kez daha
“Söyle kaç kere girer insan aynı günaha? ”
Oysa başka bir düşle uyandığın sabaha
Mutlu bir rüya gibi sızmak için gelmiştim.

Ne kaybederdi gece, ismini anmasaydı;
Sönseydi tüm ışıklar bir daha yanmasaydı?
Ve ayrılığın zehri aşkı yok sanmasaydı
Hüsran denen oyunu bozmak için gelmiştim.

Ama sen bir hiçliğin tacını takınarak
Düşleri günah bildin, hayrından sakınarak.
Bense sensiz gördüğüm her düşe yakınarak
Yokluğun düğümünü çözmek için gelmiştim.

Demek yalanmış her şey, “Yan! ” demişken gönlüme
“İsmimi bedduayla an” demişken gönlüme.
Sana senden uzakta can demişken gönlüme
Hüznünü bir kez olsun üzmek için gelmiştim.

Şimdi sensizliğimi yüreğine bırakıp
Gözyaşından yol aldım kirpiklerinden akıp.
Bil ki yalnızca seni, sen denen çölde yakıp
Küllerinden sevdayı süzmek için gelmiştim…


……………………………ve şimdi gidiyorum…




26.12.2007

Beylikdüzü



Sahi Siz Var mıydınız? / 3

- Ya yağmur yağıyordu ya ağlıyordu gece -


Islak.

Sırılsıklam yıldızlar, yaslı bir mendil kadar.
Gece Kerbelâ Çöl’ü
Gece damlaya hasret
Gece suç gibi tutsak.
Belli ki yorgun ayna, isli bir kandil kadar.
Sabah Anzılha Göl’ü
Sabahın ismi gurbet
Sabah aşk kadar yasak…

Islak.

Kaldırımlar karanlık, kaldırımlar derbeder
Umutsa göç eylemiş
Ümmi bir şair için
Bir aşktan diğerine.
Yorulmuş yakamozlar Kamer’e isyan eder
Hüsranı zikreylemiş
Sessiz bir şiir için
Dert koyup ciğerine.

Oysa ben,

Hep sırılsıklam gezdim siz hiç bilmeseniz de.
Sahi bilir misiniz?
Her sabah yağmur yağar
Yalnızın gözlerine.
Ve hasret sızar göze, siz hiç silmeseniz de.
Sahi bilir misiniz
Kaç gözün yaşı sığar
Şairin sözlerine?


Şimdi ben,

Sevdalar terk ederken kentin yamaçlarını
Yavaş yavaş azalmış
Ömrün son zamanını
Kimliksiz yaşıyorum.
Ve Sam Yel’i okşarken gecenin saçlarını
Mührü sahipsiz kalmış
Katlimin fermanını
Yanımda taşıyorum.

_______Beni bu gece vurun.
___________Yarın geç olabilir…



08.07.2007

Beylikdüzü



Sahi Siz Var mıydınız? / 2

(Bahçeme hoş geldiniz...)


-Ya sırça değildi köşk ya da günahkârdı cam. -


Değildi.

Kırılmamıştı fanus, izbeler aydınlıktı.
Çiğnediğim sokağın
İsmi ne sen ne bendim,
Yalnızdı; yalnızlıktı.
Henüz yitmemişti us, öfkeler bir anlıktı.
Özlediğim şafağın
Külüyle tütsülendim
Sabahsa bulanıktı.

Bir sokak vardı evet, dün gibi hatırlarım.
Sokağın sonu Sırat
Sırat’ın sonu ışık
Işığın sonu yoktu.
Kimliksizdi ütopya, suskundu satırlarım.
Sabahın ismi murat,
Gece yıldıza aşık;
Yıldız “hiç” kadar çoktu.

Bir ev vardı uzakta, evet çok uzaktaydı.
Evin sahibi ne bey,
Ne bir beyin oğluydu;
Ne de bey bir oğuldu.
Belki yalandı ama, aşk hep o sokaktaydı.
Çünkü gördüğüm her şey
Yalnızlık kadar tekil
Hasret kadar çoğuldu.

Yani tüm bildiklerim
Kırılmış bir yüreğin
Öfkesinde boğuldu...

Siz yine bana kızıp
Küfür etseniz bile
Sormalıyım, affedin:
İsminiz neydi sizin,
_________Kimi aramıştınız? ...




07.12.2007

Beylikdüzü



Sahi Siz Var mıydınız? / 1

I.)

- Belli ki hayaldiniz ya da kırıktı ayna -

Soğuk bir kış gecesi ardımda bıraktığım
Ve ardıma bakarken
Hiç anımsamadığım
Rüyalar kadar yalan
Silik bir gülüşsünüz.

Kavrulurken nicesi, gürül gürül aktığım
Ve bir çöle akarken
Asla susamadığım
Bir gölden arta kalan
Unutulmuş düşsünüz.

Kızmayın sakın bana.
İsminiz neydi sahi?
Yahut hakikat miydi
Verdiğiniz buseler?

Unutmadım, yok hayır; karıştırdım sadece
Belli ki yara aldım
Aşk isimli kurşunla.
Güvertem kırık dökük
Sessizce batıyorum.

Siz değilsiniz, hayır! Özlenen tek şey gece
Ben sadece azaldım
Üç adım, bir arşınla.
Gün soğuk boynum bükük
Hâlâ anlatıyorum.

Kızmayın sakın bana.
İsminiz neydi sahi?
Yahut hakikat miydi
Verdiğiniz buseler? ...

29.11.2007

Beylikdüzü



Sitemnâme

- Ustalara saygımla. -

Ey bî-vefa nazlı cânân bakışları ömür yâr
Ey dîdesi âb-ı hayat kirpikleri kömür yâr

Ey yıldızı sönmüş gece ey mağmum,ey sümbülî
Ey lâl-ı lêb, lâl-û ebkem cism-î camit ebrulî

Dediler ki milyon kere “katli vâcip” demişsin
İsminken en son nefesim duymak istememişsin.

Dediler ki karanlığı ömre yaren bilmişsin
Böyle zamansız gitmeyi en son çaren bilmişsin.

Biz ki cânı cânân bilip başa tac eylemişiz
Biz ki gönlü âşkla yakmış teni sac eylemişiz.

Bizde âşık Bağdat''ı bir gülüş ile var eder
Bir dergâha âşık olur toprağını yâr eder.

Bizde vefa dest-i şêmdir sevdalar silinse de
Tüm yıldızlar kucağına kamer yere inse de.

Dediler ki yüreğinin baktığı yön değişmiş
Nehirlerin terse dönmüş aktığı yön değişmiş.

Dediler ki çark-ı felek sıra sendedir demiş
Aşk dediğin canda değil yalnız tendedir demiş.

Oysa mâşuk hangi yana baksa bir çift göz görür
Ateşi hiç kararmamış alev alev köz görür.

Mahcemâlin ziyasını dikensiz gül bilmişiz
Yanmaksa tüm muradımız söneni kül bilmişiz.

İcabet eyleyenlerin yüreği köşkümüzdür
Mey biliriz hasretini vuslatı meşkimizdir.

Dediler ki dermanını başka elde bulmuşsun
Yüreğinin fermanını başka yelde bulmuşsun.

Dediler ki diz çökmüşsün sırtında sevda yükü
Bir destana yol alırken hiç bitmemiş bir öykü.

Tek taraflı bağlıyorken ömrü bir gönül akti
Çoktan gelip geçer olmuş çekip gitmenin vakti.

Bense hâlâ bekliyorken döneceğin yollarda
İçin için kavrulurken söneceğin yollarda.

Ne zaman bir rüzgâr esse nefesin sanıyorum
Zemheri çoktan buz tutmuş ben hâlâ yanıyorum.

25.11.2007

Beylikdüzü



Dipnotlar:

Dide = Göz

Mağmum = Karanlık

Sümbülî = Yağmur yağdırmayan koyu renkli bulutlarla örtülü hava

Lâl-ı Leb = Susmuş dudak, ağız.

Lâl-û Ebkem = Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş.

Cism-i Camit = Renksiz cisim, donuk renkli madde, mat.

Ebrulî = Üzerinde değişik renkler bulunan.

Dest-i şêm = Işığın eli (Bu şiirde yıldız anlamında kullanılmıştır.)

Mahcemâl = Ay yüz, ay yüzlü



Şairin Seyir Defteri

Hüznünü yüreğine
Yüreğini kalemine taşırken sevda
Yası tutulmaz şiirin.
Her kalem kendini yazar çünkü,
Her kâğıt bir hüznü taşır.
Kinayeler yorumsuz
İmalar anlamsız kalır.
Ve hep yalnız sanılmaktan
Ve hep hüznüyle anılmaktan
Hep “ bu kez tamam ” deyip
Her seferinde yanılmaktan
Yorulur şair.

Bükülür şiirin boynu.

Sonrası bir ateş
Sonrası bir duman.
Gitmeler gelir akla
Mevsimi göç, umudu yarın eden gitmeler.
Her giden bir hasrete verir adını
Kırılır şair.

İklimsiz bir yağmur düşünür
Kuralsız bir sevda.
Peşinden koşarak umarsız bir yüreğin
Yorulmak değil.
Dalgasız bir limana demir atıp durulmak
Rüzgârı sevda bilip sarılmak
Kırıp gönlünün kilidini
Çıkıp gönül katına
Bir harami gibi serilmek değil.
Bir anne şefkatiyle sevilmek,
Ve asırlık bir çınar gibi
Ayaklarının dibine devrilmek değil.
Sonu belirsiz sorulardan sıkılır
Sorular beynine, cevaplar yüreğine kazınır.
Bir sevdadan bir sevdaya sürülür şair.

Ey vakitsiz gitmelere isim olmuş inat.
Ey güzel gözlerine bin hasret yatırılan vuslat.
Şimdi ses
Şimdi şiir
Yitik bir sevdanın ağıdı olup
Yankılanıyor boş sokakta.

Demek ki artık
Eylem vaktidir.
Söz biter, öz kalır.
Vurulur şair…

Ağlarsan ona ağla
Ben zaten ağlıyorum…

11.08.1992

Muğla



Öznesiz Bir Cümleden Alıntılar / 2

- Sus artık, üşüyorum… -


Sen

Olmazı olur kılan bir gidişin ardından
İklimsiz bir yağmurla
Kirpiklerime sinen
Krizantem kokusu.

Sen

Lanetlenmiş Şeytan’ın sürgün olup yurdundan
Sebepsiz bir gururla
Öz oğluna kızarak
Tövbe etme korkusu.

Sen
Bir kûrdilihîcazkâr, yorgun düşmüş bir segâh

Sen
Yıldızı sönmüş gece, günü unutmuş sabah

Sen
İblisin tek sevabı, kutsanmış yedi günah

Sen
Pişman olduğum her şey ve sustuğum dergâhsın.


Yani sen

Yorulmuş bir barikat
___________Yağmalanmış bir bahçe
Susturulmuş bir lisan
___________Unutturulmuş lehçe
Adresi meçhul mektup
___________İmzasız bir dilekçe
Ve hiçbir şeysin artık.

Çünkü sen

Yorgun yakamozların üşüdüğü nehirde
İçin için titreyip
Güneşi bekliyorsun,
Bense günü yok sayıp
Geceye dönüyorum.

Çünkü sen

Kırılmış anıların gömüldüğü şehirde
Yelkovanı katledip
Güne gün ekliyorsun,
Ben tükenmiş mum gibi
Sessizce sönüyorum.

Oysa sen

Bilinmeze giderken
Kayan bir yıldız gibi,
Sığındığım boşluğun karanlık bahçesinde
Gölgeni seyrediyor
Hâlâ tüm menekşeler.

Oysa sen

Aşka tövbe ederken
Günahsız bir kız gibi,
Gönlüme kondurduğun elveda busesinde
Tövbeni zikrediyor
Kırdığım tüm şişeler.


Ama sen

Susacak çok şey varken
Suskunluğun içinde
Sus artık ne olursun.

Artık sus,
…..üşüyorum…




03.11.2007

Beylikdüzü



Kilitliydi Kapılar / 2

- Geliş/eme/me -

Ey sabahın düşmanı soysuz veled-i zina
Katlettiği her canı sevap sayan şerefsiz!
Ey katiller içinde kollanan tek istisna
Önce yağıp gürleyen, sonra cayan şerefsiz!

Sen nasıl bir şeysin ki yatağın benden rahat
Yastığın şehit olmuş yüce bedenden rahat
Sanma ki bu milletin vicdanı senden rahat
Urganın yağlanıyor, artık uyan şerefsiz!

Sahte sözleri bırak, sen kimsin özgürlük kim?
Kimler koruyor seni, ardındaki büyük(!) kim?
Artık gör, artık anla! Omzundaki bu yük kim?
Bebeklerin katili, soysuz çıyan şerefsiz!

Nerede ölüm varsa bir ABD bir sen var
Her şehidin üstünde kahpelikten hissen var
Hangisinin ahını kaldıracak cüssen var
Cehennemin maliki, kanla doyan şerefsiz!

Memleketin ne Muş`tur, ne Hakkari ne Van`dır
Bastığın yer cehennem, aldığın ah şivandır
Cinsini bilmem ama, belli ki bir hayvandır
Toprağımın üstüne vatan(!) koyan şerefsiz!

Ama şehadet katı hiç sönmeyecek nursa
Eğer varsa adalet ve yerini bulursa
Eğer zamanı gelir bir evladım olursa
Alnının ortasına sıkar, dayan şerefsiz! ///



Kilitliydi Kapılar / 1

- Giriş –



Şimdi ben ne söylesem, ümmetsiz bir Mesih’in
Dudağından dökülmüş bir ayet sanılacak.
Şimdi ben ne söylesem, gönlü namüsterihin
Yüreğinden sökülmüş şikayet sanılacak.

Bu yüzden hep susarak suskunluğu seçişim
Adı meçhule çıkmış rivayet sanılacak.
Bu yüzden bir “hiç” için ab-ı hayat içişim
Hüznü cenneti yakmış cinayet sanılacak. ///



Gerisi Yalan

- Saatleri meçhule, takvimi bilinmeze
Ufku fecrin aksine döndürür an dediğin.-



Belki en umarsızın belki en umutsuzun
Küllenmiş yarasında tüter zaman dediğin.
Belki an kadar kısa belki ömürden uzun
İki söz arasında biter zaman dediğin.

Bazen darağacının çiçeksiz dallarına
Vakitsiz göç ederek taşlanır can dediğin.
Bazen bir tek acının sığınıp kollarına
Maziyi seyrederek yaşlanır can dediğin.

Çünkü tüm med-cezirler geceyi kucaklarken
Sabahın kıyısında ağlar canan dediğin.
Çünkü toprak yağmurun sevabını saklarken
Günahın kıyısında çağlar canan dediğin.

Oysa küskün yıldızlar barışıp gökyüzüyle
Semayı süslüyorken saklanır tan dediğin.
Oysa mutlakken gece, güneşin önsözüyle
Günahından arınır, aklanır tan dediğin.

Ama unutma sakın, gün gelip akın akın
Gecikmiş bir eyvahla dönecek an dediğin.
Ama geceden uzak, ama sabaha yakın
Vakitsiz bir vedayla sönecek an dediğin.


20.10.2007

Beylikdüzü



Öznesiz Bir Cümleden Alıntılar

I.)


`` Cevap hakkı saklıdır yorumlanmış düşlerin.``

renksiz bir çerçevenin
suretini gizleyen,
ama hep içten içe
büyüyen bir kibirle;
kararmaya yüz tutmuş
bir yalazı izleyen
sessiz bir rüzgarsın sen.
duymadım sanıyorsun
oysa hep duyuyorum.
çünkü sessiz sedasız
döktüğün gözyaşının
damladığı toprağın
içinde uyuyorum.../


II.)


``Resmi tarihin resmi siyah beyazdır ancak.``

soğuktu.
melankolikti hüzün.
depresif düşlerimin
ve yarınsız bir aşkın
hükmünü imzalarken.

soğuktu.
sırılsıklamdı yüzün.
ardına hiç bakmadan
koşar adım yürüyüp
karanlığa dalarken.

soğuktu.
soğuk bir otobüsün
son durağından önce
günahına girerken
aşk kokan bir bakışın.

soğuktu.
ve ne kadar gül varsa
ilkbahar’da yeşerip
sonbahar’da solarken
hiç bir anlamı yoktu
erken çöken bir kışın

soğuktu.
suçluyduk soğuk kadar.
fail belli,suç sabit.
ve bir ocak gecesi
can çekişen bir sevda
maktul olmak üzere
bitti sessiz sedasız.

soğuktu.
önce güller kurudu
çorak dudaklarımda,
ardından ilk vedanın
sessiz sağanakları.

sonra yağmur
….sonra gök,
……..sonra toprak
…………sonra su.

kurudu ne kaldıysa
ardında bıraktığın.
ve artık,
-bir kez bile ıslanmamak üzere-
kurudu,
bir ırmağın yatağına dönüşen
kızımın yanakları…

soğuktu.

....soğuk...

........üşüyorum./



Değinmeler

-Aşk –

Öyle bir 'an'dır ki o
Karanlığın perdesi gerilirken çarmıha
Dilek tutar aşıklar
Göç eden yıldızlardan
Umutsuz bir düş için.
Oysa sessiz sedasız
Kararır gökkuşağı, kararır tüm umutlar.
Çünkü günün birinde
Elbet sona erecek
Sonu mutsuz bir düşün
Kısa künyesidir aşk.

Firardır çünkü vakit

Saatler yelkovansız, akrepler zehirsizken
Sus pus olar tövbeler,
Yeminler unutulur.
Kapılar sürgülenir sürgüler kurşunlanır
Kurşunlar ihanetin
Günahıyla kutsanır.
Sonuçsuz bir denklemin
Tek ihtimaliyken aşk,
Yıldız geceye küser
Gün güneşten sıkılır.

En olmaz vakitlerde tadılır ihanetler.
Kapanır tüm kapılar
Yüzüne birer birer.
Son umut kırıntısı
Üşürken gözlerinde,
Göç eder intiharlar
Meçhulden bir 'hiç' için.

Öyle bir 'an'dır ki o
Karanlığın perdesi gerilirken çarmıha,
Önce 'yok'a çekilir
Sonra 'hiç'e çıkılır…

……………ve aslında yalnızca
………………………..bundan ibarettir aşk….


07.08.2007

İstanbul



Oğul / 2

'' Doğmamış oğluma dörtlükler. ''

- Yollarına gül serdim dikeni yok say oğul
Babanı az saydılar bari sen çok say oğul. -


Dinle oğul, sözümü baba yadigarı say
Unutma en uzak yol en az dolaşanındır.
Gençliği hem fırtına hem bahar rüzgarı say
Bil ki ömür bıkmadan güze ulaşanındır.

Dinle oğul, umudu bekleyen ereğinle
Ya gümüş ya altından birini seçeceksin.
Çünkü aşk denizinde çırpınan yüreğinle
O köprünün altından bir defa geçeceksin.

Dinle oğul, sevdanın ertelendiği her an
Takvimlere eziyet gönlüne dert olmalı.
Ateşin ömrü uzun külün özlemi duman
İsmin ulu sözün söz soyadın mert olmalı.

Dinle oğul, adından utananlara inat
Menzilin ötesine isminle koşmalısın.
Avuçlarında sema sırtında nurdan kanat
Çöllerin ortasında çağlayıp coşmalısın.

Dinle oğul zengini zengin eden tek sebep
Senin taşıdığını onun yüklemesidir.
Ama sen onurunla yoksul kalacaksan hep
Bil ki onur gecenin günü beklemesidir.

Dinle oğul, oğluma inen tek hatimdir bu:
`` ADAM `` sıfatı adam diye sorulanındır.
Doğmamış evladıma ilk nasihatimdir bu
‘‘Lokmanın en helali en çok yorulanındır! ’’

16.07.2007

Mecidiyeköy



Beni Bana Sormuşsun / 2

'' Nadan ile sohbet etmek zordur bilene,
Çünkü nadan, ne gelirse söyler diline.''


Dinle gafil, bu yolun gittiği en son cenah
Semahın gökyüzünü sarışıdır sadece.
Oysa senin ismime yüklediğin tek günah
Pir Sultan dergâhına varışıdır sadece.

Dinle gafil, taparken sönmüş arş-ı alâ'ya
Yağmur yağsa ne çıkar suskun Kalubelâ'ya.
Çünkü denizler bile Sahra-yı Kerbelâ'ya
Nur olmuş Hüseyn'in bir karışıdır sadece.

Dinle gafil, ''Enel Hak'' bir şehadet tacının
Hem güne dönmesidir hem adıdır acının.
Bil ki sevda bu yüzden yüzülmüş Hallacı'nın
Şiarının semayla barışıdır sadece.

Dinle gafil, riyayı tek yol bilince kişi
Karanlıkla sınanır aydınlığın gelişi.
Şimdi duy ve unutma! Zülfikârın tek işi
Gerçeğin cehaletle yarışıdır sadece.

23.07.2007

Beylikdüzü



Üstadıma Mektup / (Düzyazı)

- Şiir ve şair ya da şiircilik ve şaircilik üzerine –


Sevgili Üstadım.

Sana bu mektubu, seninle ilk kez karşılaştığım Çınaraltı’nda; bana ilk kez ‘’ hadi ordan teres’’ dediğin masanın birkaç masa ötesinde, ama yüzümdeki aynı mahcup tebessümle yazıyorum.

Biliyorum görüyorsun, biliyorum duyuyorsun, biliyorum okuyorsun yazdıklarımı.

Ben de seni görüyor, ara sıra acı acı gülümsediğini ama genelde hüzünlü ve üzgün bir ruh haliyle beni izlediğini biliyorum.

Bıraktığın gibiyim üstad.

Kırılgan, hassas, melankolik…

Anlayacağın, Şark Cephesi’nde değişen bir şey yok üstad.

Hâlâ şiire; kalemin kâğıt üzerindeki dansı diyorum ben.

Dansı; kâğıdın kaleme, kalemin kâğıda ayak uydurması diye tanımlıyorum hâlâ.

Hâlâ kâğıda bir okyanus gözüyle bakıyorum; kelimeler döküldükçe dalgalanan.

Kalemiyse, dalganın müsebbibi; biraz da rüzgâr diye tanıyorum hâlâ. Ve suçlu biraz da, suçun suç ortağı olmasından dolayı.

Ama şair, hâlâ tanımlayamadığım bir nokta benim için.

Bazen beylik cümlelerle söz sanatı ustalığı yapan, bazen yazdıklarına bir süre sonra garip bir meczupmuş gibi bakan ama hep içten içe kendine hayran olan bir Âdem evladı olması dışında bir tanımı yok benim için hâlâ.

Ayrıca yukarıdaki cümlem için bana kızacağını ve hâlâ ve ısrarla ve inatla devrik cümle kurmaktan vazgeçemeyeceğimi düşündüğünü de biliyorum üstadım.

Anlayacağın, Şark Cephesi’nde değişen bir şey yok hâlâ.

Ama biraz daha ötede – belki Garp’ta – çok şey değişti sen yokken.

Bir süredir inzivada beş hececiler.

Yedi meşaleciler şiir yazmıyor çoktandır.

Ve hâl böyle olunca üstad - boşluk tamamlamak için belki - şiir yazmaya başladı herkes.
Buna ben de dâhilim ve eğer kusurum varsa affını rica ediyorum.


Herkes yazıyor dedim ya üstad, aslında çok azı iyi şiirler yazıyor ama herkes şair! oldu bir süredir.

Siz, yazdığınız şiirleri belki bir gazetede yayınlatabilirim diye arşınlarken Bâb-ı Ali’yi bir vakitler, şimdi herkes kendi şiir sitesinde yayınlıyor şiirlerini.

Haliyle; herkes hem şair, hem yayıncı, hem editör, hem okuyucu olmuş durumda bu aralar.

Hem bu işin bir de raitingi var bu şiir sitelerinde.

Kim ne kadar sırtını sıvazlarsa bir diğerinin, kendi sırtı da aynı oranda sıvazlanıyor üstad.

Ne yazdığın, ne hata yaptığın ya da nasıl güzelliklere imza attığın çok önemsenmiyor açıkçası.

Üstelik bu işi layıkıyla yapan internet siteleri de pek önemsenmiyor ve sık sık saldırılara maruz kalıyor. Kimseler saldırmazsa, kendi içlerinde bu işi de halledecek bir takım aklıevveller türeyiveriyor üstad.

Körlerle sağırların birbirlerini ağırladıkları ve internet sitelerinin mitoz bölünmelerle çoğalıp, çoğaldıkça azaldıkları bir kirliliğin sonucunda, sanat dergileri de birer birer kapandı üstad.

Ama sakın üzülme, gönlün rahat olsun.

Çünkü Şark Cephesi’nde değişen bir şey yok hâlâ.

Ben hâlâ tüm sitemlerimi, sevinçlerimi ve şikâyetlerimi, senden aldığım kalemle dile getirmeye gayret ediyorum.

Üstelik ‘’ ben ‘’ olmayı becerebilenin, eninde sonunda ‘’ biz’’ olacağının o kadar farkındayım ki üstad.

Kim bilir, belki biz de bir dergi çıkarırız günü geldiğinde ve ‘’ biz ‘’ olabildiğimizde.

Ama şimdilik ‘’ ben ‘’ olarak umudum; nev-i beşerdeki fertlerin, bütün günah ve sevaplarıyla tekmil ruhlarını cemiyete arz ettikleri nispette, ondan hisselerine isabet eden gam ve süruru istismara, gayrı kabili içtinap bir suretle müstahak olmalarıdır.

Saygım ve sonsuz özlemlerimle üstadım.

29.05.2007

İstanbul



Sana Söz Veriyorum

(Şiiri uzun tuttuğum için sizden, kısa tuttuğum için Ece’mden özür diliyorum….)


”Yatağımız olacak, hafif kokuyla dolu / Divanımız olacak, bir mezar gibi derin.Bizim için açılmış en güzel iklimlerin / O garip çiçekleri süsleyecek konsolu... /

Charles Baudelaire”



- Feride Ece`me -


- Sana söz bu mutlu düş sonsuza dek sürecek.-


Simsiyah sabahların en aydınlık gecesi
Yara almış bir gönlün tek aşkı tek Ece’si.

Sanadır yazdıklarım sanadır verdiğim söz
Gülümseyen yüzünden yanadır verdiğim söz.

Bu yüzden adım adım gezsem de gül bağında
Geceyi terk etsem de suskun gönül bağında

Karanlık sokaklara yeni bir gün doğarken
Gece umutla dolup üzerime yağarken

Diz çöküp dergâhına mum olup eriyorum
Var olan her zerremle sana söz veriyorum:

”Özlemim bitmese de hasret sona erecek
Sözüm söz! Bu Temmuz’da çölde gül yeşerecek.”

Önce güller açacak yorgun gönül bağımda
Sonra güneş doğacak kararmış sokağımda.

Sürgün olacak hüzün en uzak adreslere
Bülbül yuva kuracak altından kafeslere.

Gölgene yanaşmaktan utanırken karanlık
Sen de göreceksin, aşk; ne bir günlük ne anlık.

Duvağının ardından koşarken bir kafile
Ne desem boş kalacak ne söylesem nafile.

Melekler süslüyorken bembeyaz elbiseni
Gelinler kıskanarak seyredecekler seni.

Vakitsiz çatlayacak yeşeren tomurcuklar
İsminle anılacak bütün mutlu çocuklar.

”Gökyüzü yıldızları yollarına serecek
Sözüm söz! Bu Temmuz`da çölde gül yeşerecek.”

Hiç ardıma bakmadan çıkarak semaya dek
İsmini zikreyleyip ulaşırken aya dek

Ardımda bıraktığım her şeyi yok sayarak
Arda kalan ömrümü isminle kutsayarak

Yıldızları söndürüp gözlerine bakmayı
Susamış denizlerden bir vahaya akmayı

Yorulmuş yüreğime bir görev biliyorken
Kırgın gönlünü ömre en son ev biliyorken

Belki yağmur yağacak gözlerimden taşarak
Belki gün hicredecek karanlığı aşarak.

Göreceksin gök nasıl ışıl ışıl yanacak
Göreceksin Sonbahar adından utanacak.

Karanfiller açacak kararmış gönüllerde
Çiçekler boy verecek sararmış gönüllerde.

”Şairler şiirlere ismimizle girecek
Sözüm söz! Bu Temmuz`da çölde gül yeşerecek.”

Yitirilmiş günlerin en aydınlık gecesi
Yara almış bir gönlün tek aşkı tek Ece`si.

Sanadır yazdıklarım sanadır verdiğim söz
Gülümseyen yüzünden yanadır verdiğim söz.

Bu yüzden doğdun belki bu yüzden canımsın sen
Bu yüzden hiç bitmeyen tek heyecanımsın sen.

Ben ki sensiz her günü ömre zulüm saymışken
Ben ki senin ötende her dilekten caymışken

Ne çıkar yansa gönül için için dumansız
Ne çıkar bitse ömür kollarında apansız.

Ömrümün bedeliyken isminin tek hecesi
Sana söz veriyorum gönlümün son Ece’si:

”Bana söz verdi ama sana da söz verecek
Sözüm söz! Bu Temmuz`da çölde gül yeşerecek.”



Gece Karanlık Hala

- Hükme kırılan kalem, günahkardır; aşk kadar -

Söyle gül bahçesinin aşk kokan karanfili
Bülbülün senden uzak yatacak hali mi var?
Söyle gecenin nuru, akşamın tek kefili
Güneşin sen doğmadan batacak hali mi var?

Yorulmuş hayallerim, dünü güne yüklerken
Umutlarım, vuslatın kapısında beklerken
Yalnızca resmin bile aşka hüsran eklerken
Efkarın ömre hüzün katacak hali mi var?

Kim bilir kim kapattı aşka çıkan yolları
Kim bilir kaç yıl oldu yormayalı falları
Hem artık takvimlerin, sevda kokan yılları
Ömrümden ödünç alıp satacak hali mi var?

Hayalin gözlerimde ağır ağır solsa da
Kırılmış yüreğimden ömre hicran dolsa da
Yara almış gönlümün suçu sabit olsa da
Hüsranımın sevdama çatacak hali mi var?



Hep Seni Seveceğim

- Payıma düşen günün gecesi yeter bana,
Saraylar sizin olsun, ' Ece ' si yeter bana. -


Gecikmiş yağmurların kurumuş bir ırmaktan
Sorulduğu güne dek hep seni seveceğim.
İsminle var ettiğim ömrün nefes almaktan
Yorulduğu güne dek hep seni seveceğim.

Hasrete sunmak için feyz alıp her kadından
Kaybetmek denen hissi silip attım adından.
Çünkü umut taşıyan turnalar kanadından
Vurulduğu güne dek hep seni seveceğim.

Ne çıkar nuru sönse riyakar ziyaların
Ne çıkar hayrı yoksa eskimiş rüyaların?
Bil ki damlası bile aşk kokan deryaların
Durulduğu güne dek hep seni seveceğim.

Yaşanmamış sayarak hem bugünü hem dünü
Ömre yoldaş bilerek sevda denen sürgünü,
Gönlümün ortasına Huzur-u Mahşer günü
Kurulduğu güne dek hep seni seveceğim.


Yavuz Doğan

24.05.2007



Kimse Özlemese de Dudaklarım Özlüyor

`` – Özlenen sen olunca, özlenir; özlem bile! –``

Sen hiç bilmesen bile, yorgun gönül bağında
Melekler sevdamızı terennüm eyler hâlâ.
Sürgün aşklar şehrinin en çıkmaz sokağında
Seni her anışımda iç çeker neyler hâlâ.

………………..Çünkü hicaz yoruldu, fasıl özlüyor seni
………………………….Bir bilsen, dudaklarım; nasıl özlüyor seni.

Kaybolur gök kubbede, en aydınlık gün bile
Devrilir karanlıklar, ışıksız bir kandile
Ama ``hiç sevmeyecek`` diyorlarsa nafile
Yüreğimi kavurur, yakar bir şeyler hâlâ.

………………..Belli ki yenik düştü, hasıl; özlüyor seni
………………………….Bir bilsen, dudaklarım; nasıl özlüyor seni.

Yorulsa da deryanın en yorgun akıntısı
Sıkılmaz gönüllerin yalancı sıkıntısı
Ve meçhule göçerken aşkın son yıkıntısı
Dudaklarım ``aşk`` diye ismini söyler hâlâ.

………………..Suretin gizi meçhul, asıl özlüyor seni
………………………….Bir bilsen, dudaklarım; nasıl özlüyor seni.


23.05.2007

İstanbul



Seni Affetmiyorum

`` - Affetmek büyüklükse, marifet sende kalsın.-``

Keşkeler unutmadan gecikmiş eyvahını
Karşıma çıkma sakın.Seni affetmiyorum.
Sonu mutsuz bir düşün sahipsiz günahını
Üstüme yıkma sakın.Seni affetmiyorum.

Ne ismimi hatırla hayalleri anarak
Ne bir pişmanlık hisset için için yanarak.
Ne de belki gün gelir kavuşuruz sanarak
Hasretten bıkma sakın.Seni affetmiyorum.

Hem ne verdim ki sana boş bir hülya dışında
Elbet yaz olmalıydı bazen ömrün kışında.
Ama akşam inerken güne her bakışında
Aşka acıkma sakın.Seni affetmiyorum.

İhanet toprağından kırgın umutlar biçip
Vazgeçiş ırmağından hiç ıslanmadan geçip
Kurşuna dizmek için en masum düşü seçip
Alnına sıkma sakın...Seni affetmiyorum.


18.05.2007
İstanbul`a yağmur yağıyordu....



Unuttum Artık Seni

- O da biliyor artık. -


``-Beklenen dönmeyince, küser elbet bekleyen.-``


Unut göz yaşlarımı, hiç akmadı aslında
Ağlamadım kabul et.Unuttum artık seni.
Düşlerin kanadını, günün en son faslında
Bağlamadım kabul et.Unuttum artık seni.

Yakamozlar solsa da sonsuz bir emel gibi
Umutlar kırılsa da; günahsız bir el gibi
Gözlerimden gönlüne vakitsiz bir sel gibi
Çağlamadım kabul et.Unuttum artık seni.

Yağmurlar ağlatırken semanın son bendini
Gözlerimden uzak tut, hem aşkı hem kendini.
Ne olur, tek suçumun; aşk kokan kemendini
Yağlamadım kabul et.Unuttum artık seni.

Kurumuş göllerine, açacak bir nilüfer
Kör olmuş gözlerine sevda sunacak bir fer
Hasretin karşısında, aşk adında bir zafer
Sağlamadım kabul et.Unuttum artık seni.

Yokluğunun narıyla közlenen yüreğimi
Yorulmuş anılarla özlenen yüreğimi,
Gıyabımda, hasretle sözlenen yüreğimi
Dağlamadım kabul et.Unuttum artık seni.



Ötesi Hüzün

- Ötesini görmeye, ne göz yeter; ne yürek. -

Kaldırıp ellerimi aşk diye yakarışım
İsmini bedduayla anmanın ötesiymiş.
Ettiğim her yeminden sana pay çıkarışım
Dumansız bir alevle yanmanın ötesiymiş.

Meğer sevda denen suç, aşk için ömrü yakıp
Yorulmuş hülyaların suskun gizine akıp,
Resmini gözlerimle yapayalnız bırakıp
Gördüğüm düşü gerçek sanmanın ötesiymiş.

Yara almış gönlümü teselliye yar etmek
Hasrete mahkum olmuş ömre ahuzar etmek
Maziden miras kalan hüsranı inkar etmek
Duyduğum yalanlara kanmanın ötesiymiş.

Oysa sessizce dalıp bir peri masalına
Elele binmek varmış umudun aşk salına.
Ama sevda, bir gülün tomurcuksuz dalına
Hercai bülbül gibi konmanın ötesiymiş.

Şimdi sensiz her günü özleminle çarparak
Vuslatı düşlüyorum, hüzne kanat çırparak.
Anladım ki yokluğun, güneşe göz kırparak
Sahranın ortasında donmanın ötesiymiş.



Karşının Karşısında

- Yusuf’tur tek yoldaşım tamahın karşısında –

Öyle bir an gelir ki ‘’an’’a ömür sığarken
Sevabın hükmü biter günahın karşısında.
Yıldızlar göç eyleyip ufukta gün doğarken
Karanlık secde eder siyahın karşısında.

‘’ Belki’’ler sormaz olur ‘’eğer’’in kıymetini
‘’ Keşke’’ anlamaz olur ‘’meğer’’in kıymetini
Bir de ‘’hiç’’ bilmeyince ‘’değer’’ in kıymetini
Murat umutsuz kalır eyvahın karşısında.

Ne hasret yorgun düşer ne terk edişler bitap
Ne vuslat gerçek olur ne sevda aşka hitap.
Bu yüzden aşk adına yazılacak tek kitap
Yalnızca hicaz olur segâhın karşısında.

Sessiz bir yağmur gibi habersizce dinerken
Riya kokan her sözün gölgesine sinerken
Günah denen mevkiden ağır ağır inerken
Şeytan’ı seyreder aşk dergâhın karşısında.

Her sözü gerçek sanıp kanarken birileri
Hayalleri hasretle anarken birileri
Gün ışır gece biter sanarken birileri
Güneş tövbekâr olur sabahın karşısında.

Çünkü umut ağlarken suskun Kalubela’da
Yağmur toprağı öper Sahra-yı Kerbela’da.
Belki de bu sebeple, okunan her selada
Turnalar boyun büker semahın karşısında.

Belli ki çarkı kırık düzen yıkılmadıkça
Karanlığı yol bilen düşten bıkılmadıkça
Adı aşk olan mermi aşka sıkılmadıkça
Tetik suskun kalacak silahın karşısında.

Bense tuz niyetine sevda basıp yarama
Hasreti yoldaş bilip düşman oldum harama.
Ve belki sırf bu yüzden haddimi aştım ama
Bu da tek suçum olsun ilahın karşısında.

03.05.2007
Halkalı



Dost Dediklerim

- Bu şiir 18 yıllık gerçek (!) dostlarıma yazılmıştır.-

Hangi dağın ardında susamış bir göl varsa
O gölün hasretiyle kurur dost dediklerim.
Hangi bağın sırtında yorulmuş bir çöl varsa
O çölün kumlarında durur dost dediklerim.

Kin gibi nefret gibi, yavaş yavaş artarak
Şerefini satarken gölgesini tartarak
Yelkovanı katledip takvimleri yırtarak
Akrebin suretini vurur dost dediklerim.

Ayrılık tövbe edip aşka fitre verir de
Yağmur toprağa küser kutupta buz erir de
Bozkırda çiçek açar çölde gül yeşerir de
Karanlıktan vazgeçmez korur dost dediklerim.

Semanın gözyaşıyken rahmetken bakışları
Yatağını kaybeder oldu tüm akışları.
Ama kendi fikrince işlenmiş nakışları
Hiç kimseler görmezken görür dost dediklerim.

Sevdalar yüreğine dert olmadığı için
Onuru gerçek kadar sert olmadığı için
Nicedir ismi kadar mert olmadığı için
Korkusunu ardından sürür dost dediklerim.

Üstelik gerçek denen düşe her dalışımda
Fikrimi haczettiler çaresiz kalışımda.
Belki de sırf bu yüzden her nefes alışımda
Bedenimin içinde çürür dost dediklerim.

Onlar dost dediklerim açtığı yerde biten
Onlar dost kelamını tersine doğru iten
Onlar ki söz haketti ne kaybolan ne yiten:
' İt ürür kervan yürür.' Yürür! dost dediklerim.



23.04.2007

İstanbul



Yazıklar Olsun

Yazıklar Olsun

- Nafileyse cümleler, dile yazıklar olsun! –


Bahardan utanarak isimsiz bir şehirde
İnecek diyorlarsa yele yazıklar olsun.
Sessizliğin sesinden korkarak bir nehirde
Dinecek diyorlarsa sele yazıklar olsun.

Sabrın duvarlarını yükleyip inadına
Olmazın ötesinden hicrederken adına
Perdesiz bir aşk için mızrabın kanadına
Binecek diyorlarsa tele yazıklar olsun.

Ne çıkar kararsa gün kırgın ömrün dışında
Elbet doğacak sabah ömrün en son kışında.
Ama aşk benden öte bir ben arayışında
Sönecek diyorlarsa küle yazıklar olsun.

Aslı’nın düşlerine Kerem olup girerek
Ferhat’ın gürzü ile dağları devirerek
Mecnun’a Leyla için küsüp sırt çevirerek
Dönecek diyorlarsa çöle yazıklar olsun.

Aşkı tutsak ederken cananın ak tenine
Bülbüller iç çekse de gülün son dikenine
Küskün yediverenler toprağın bedenine
Sinecek diyorlarsa güle yazıklar olsun.



Arzuhal / 3

- Bu son sözümdür beyim.-

`` Ne Firavun ne Nemrut ne Sezar kaldı beyim,
Hepsinin arkasından bir mezar kaldı beyim.``


Hayat denilen kumar öyle bir hâl aldı ki
Hep yeki arar oldu hileli zarlar beyim.
Gurur namert önünde öyle naçar kaldı ki
Konuşsan suç sayarlar, sussan kızarlar beyim.

Bu yüzden sus pus herkes, bu yüzden bomboş saha
Bu yüzden doğmaz güneş sürgün olmuş sabaha.
Ama ben susmuyorum ve hiç susmam bir daha
Çünkü kendine yontar olmuş hızarlar beyim.

Belli ki suçunuz yok, ama hep öyle dendi
Belli ki bir gerçeğin üstünde beyin fendi.
Hem artık sayenizde ne kul var ne efendi
Herkes kendi payına vatan pazarlar beyim.

Ne evlatlar büyüdü, birer melek (!) her biri
Memleketi kurtarmak işlerinin tabiri.
Ama öyle evlat ki bırakınız kabiri
Babasının ceddine söver, azarlar beyim.

Devlet denilen mülkü sokarken en derine
Tüm kalemler kırılıp silah kondu yerine
Ve büyük sultanımın fermanı üzerine
Gölgesini seyreder oldu nazarlar beyim.

Karanlığa karanlık katarken birileri
Herkese iş yüklendi, yatarken birileri.
Üstelik bile bile batarken birileri
Doğmamış bebekleri şahit yazarlar beyim.

Ama siz de bilin ki, dalın inceldiği an
Tomurcuğun çatlayıp meyveyi deldiği an
Son sözün söylendiği, zamanın geldiği an
Size de üç metrelik bir ev kazarlar beyim.



Arzuhal / 4

“ Aklım karıştı yine “


- Onlar ki bir bebeğin gülüşünden korkarken
Umudun ölüşünden hiç korkmadılar beyim. -


Ağaçları sığdırıp bir saksılık toprağa
Orman kabul ettiler aklım karıştı beyim.
Siyahları giydirip yeşeren her yaprağa
Harman kabul ettiler aklım karıştı beyim.

Yıldızları göç etmiş geceyi gün bilmeyi
Aşk adına ne varsa birer birer silmeyi
Karanlığın önünde gün be gün eksilmeyi
Ferman kabul ettiler aklım karıştı beyim.

Köhnemiş umutları meçhule yürüse de
Masmavi gökyüzünü bulutlar bürüse de
Sabahsız düşlerini, -tamamı çürüse de-
Derman kabul ettiler aklım karıştı beyim.

Elif`in anlamını meşrebince okutup
Akbaba beslediler turnaları korkutup
Ve âmâ bir terziye gökkuşağı dokutup
Kîrman kabul ettiler aklım karıştı beyim.



Arzuhal / 2

- Dostum kalmamış beyim.-

Kararmış bir kandili alıp avuçlarına
Yıldızların nurunu üzenin düşmanıyım.
Gecenin gizlediği simsiyah suçlarına
Sabahı ortak eden düzenin düşmanıyım.

Gaflet denen uykuya sessizce yatılırken
Olmazı belli yurdun temeli atılırken
Ceddinden miras kalan toprağı satılırken
Kopası dudağını büzenin düşmanıyım.

Yoksulun aç gezdiği,zenginin dilendiği
Hırsızın bey sayılıp merdin vergilendiği
Suçun para ettiği,``hiç’’in sergilendiği
Adına dünya denen müzenin düşmanıyım.

Vurulup ak alnından şerefiyle yatanın
Bedenini yurdunun toprağına katanın
Bayrağının rengini kandan almış vatanın
Ruhunu damla damla süzenin düşmanıyım.

Yarasına tuz basmak yetmez gibi acının
İçine tükürdüler ‘‘ Enel Hak ’’ ilacının
Bense sonsuza kadar,günahsız Hallacı’nın
Derisini namertçe yüzenin düşmanıyım.

Hâlâ silinmemişken karanlığın izleri
Yağmurları küstürüp vurdular denizleri.
Ve bir Temmuz sabahı boy veren filizleri
Önce yakıp ardından ezenin düşmanıyım.

Elinde avucunda ne kalmışsa iç edip
Maziden arta kalan her ne varsa hiç edip
Koskoca bir tarihin gerçeğini piç edip
Kapı kapı dolaşıp gezenin düşmanıyım.



Kapılar Kapanırken

-Suçu sabittir aşkın-

“ Madem aynı noktadan ufku gözlemekti aşk,
Aynanın arkasında ne işle meşguldü sır? ”


Bakma sessiz sedasız olduğuma bu akşam
Gün doğar,gece biter; sabaha bakarım ben.
Aldırma bir segâhla dolduğuma bu akşam
Nasılsa bir kirpikten yaş olup akarım ben.

Varsın sesim semada yankılansın nidasız
Varsın bir rüya daha ölsün sessiz sedasız
Ne çıkar bir aşk daha bitiyorsa vedasız
Hasret madalyasını gönlüme takarım ben.

Boş ver, nasılsa geçer kanayan tüm yaralar
Kırgın gönül kapımı elbet biri aralar
Bir tek küskün ruhumu terk etmesin karalar
Çünkü aşkta acemi sevdada sakarım ben.

Ne çıkar siyah değil elaysa hüznün adı
Kim üzülür vakitsiz selaysa hüznün adı?
Ama dertli başıma belaysa hüznün adı
Kâğıtları recm eder kalemi yakarım ben.

Eğer takvimlere suç, saate bilinmezsem,
Eğer günahsa ismim, eğer hiç silinmezsem
Eğer suçum sabitse ve sehpadan inmezsem
Kapılar kapanırken sessizce çıkarım ben.



Sessiz

farkındayım,
____çoktandır;
______hiç yazmıyorum sana.
________çünkü senin ardından
__________yazılacak ne varsa
____________taşındı kağıdımdan.
______________belki de kırmalıydım
________________hükümlü kalemimi,
__________________ama beceremedim.
____________________belli ki artık kimse
______________________rüya bile görmezken,
________________________zamansız kırılmaya
__________________________alışmış yüreğimin
____________________________tutunduğu en son dal;
______________________________küskün bir mürekkepmiş.

çoktandır;
____karanlığın içinde
______var ettiğim her şeyin,
________bir ışık darbesiyle
__________yıkılmasından korkup;
____________bekliyorum sessizce.
______________yıldızlar göz kırpıyor;
________________perdeyi çekiyorum.
__________________çoktandır, umutları
____________________sandığıma kapatıp
______________________başına, düşlerimi
________________________nöbete dikiyorum.

çoktandır;
____sadece gözleyerek
______aşksız sevgilileri,
________ve her gün özleyerek
__________yitirdiğim her şeyi;
____________deva bilmez hüznümü
______________içime biriktirip
________________ağlıyorum sessizce.

çoktandır;
____ölüler alınıyor,
______ölüler satılıyor
________kelepir fiyatına.
__________kirli beyaz bir düşün
____________gölgesine sığınıp,
______________bitkin ütopyaları
________________süpürürken karanlık.

çoktandır;
____sevmenin adı günah
______aşksa yasak-külliyen-.
________el ele tutuşmalar
__________suç sayılıyor artık.
____________artık deniz çok uzak,
______________göz göze gelmek yasak;
________________martıların simidi,
__________________tek şekerli çayımız
____________________ve sımsıcak rüyalar
______________________ihale ediliyor;
________________________üstelik bizzat elden!

çoktandır;
____çiçek çalmıyor kimse
______komşunun bahçesinden.
________çünkü uzun zamandır
__________kara tenli teyzeler,
____________nasılsa bir sebeple
______________çalıyor adımıza.
________________ama nedendir bilmem;
__________________kimse farkında değil,
____________________dikeni batmıyorsa
______________________değeri yoktur gülün.

çoktandır;
____önemini yitirmiş,
______genç ölen şairlerin
________yerçekiminden bıkmış
__________karanfil kalemleri.

bu yüzden,
____ve çoktandır;
______artık hiç dönmeyecek
________göçmen kuşlara inat,
__________simurg’u bekleyerek
____________susuyorum sessizce...



Aşk / 2

- Bu yüzden Mecnun'dur Kays -

Takvim yapraklarının buyruğuna darılıp
Geçmişi yok sayarak ahiri sormaktır aşk.
Sürgün olmuş şeytanın kuyruğuna sarılıp
Gerçeğin gölgesine zahiri sormaktır aşk.

Kurumuş bir ağacın tomurcuksuz dalına
Toprağı hicran kokan bir çiçeğin falına
Sonu hüsranla biten bir peri masalına
Zühre'yi tanımadan Tahir'i sormaktır aşk.

Bazen günahtır biraz, tarih boyu kızılmış
Bazen boş bir mezardır, aynalara kazılmış
Oysa bir yeşil göze kirpiğiyle yazılmış
Şiiri okumadan şairi sormaktır aşk.

Sevda tohumlarını gönülden biçe biçe
Yol alırken anılar bir hiçten diğer hiçe
Bir suç gibi apansız,sessizce; içten içe
Bedeni işgal eden zehiri sormaktır aşk.

Yarını ihtimalle dünü hasretle anıp
Göç eden her yıldızı gönlüne murat sanıp
Bir yağmurun altında sırılsıklam ıslanıp
Okyanus ortasında nehiri sormaktır aşk.

Sonu mutsuz rüyalar uyuyorken kolunda
Dinmeyen bir sızıdır bedenin en solunda
Ve yorgun bir gönülden eve dönüş yolunda
Karanlık bir geceye şehiri sormaktır aşk.



Bekle Ben Geliyorum

Vakitsiz bir hüsranla solan güllere inat
Ömrüne baharları dermeye geliyorum.
Bir meltemle ateşi çalan küllere inat
Karanlığı çarmıha germeye geliyorum.

Ne çıkar kırılmışsa dertli gönül çarkımız
'Unuttuk' deriz biter bu değil mi farkımız?
Ama sessiz sedasız ağlıyorken şarkımız
Aşkı ayaklarına sermeye geliyorum.

Hayalin gözlerimden gönlüme yaslanmadan
Kirpiklerim yağmurun hüznüyle ıslanmadan
Ruhum isyan etmeden düşlerim uslanmadan
Dudaklarına aşkı sürmeye geliyorum.

Yorulmuş anıları birer birer yakarak
Yatağını kaybetmiş sular gibi akarak
Ayrılık denen suçun gözlerine bakarak
Nefesinle huzura ermeye geliyorum.

Vazgeçtiğim ne varsa hepsine haber salıp
Gecenin kıyısında günle baş başa kalıp
Kâinatın duyduğu en mutlu düşü çalıp
Sabaha dek seninle görmeye geliyorum.

Unutulmuş bir aşkın kanayan yarasından
Sevdası zifir kokan gecenin karasından
Susuz kalmış bir çölün kumları arasından
Mutlu rüyalarına girmeye geliyorum.

Gözlerini sımsıkı kapat ve yum elini
Parmağındaki düşle hayal et bir gelini
Çünkü adresim bilip duvağını, telini
Kalan ömrümü sana vermeye geliyorum.



Arzuhal / 1

-İlgili makama-

`` Cehennem sıcak beyim! ``

Bana bu satırları yazdıran naaşımın
Ruhu toprağa sığmaz,kefeni dar efendim.
Çünkü ardımdan kalan üç kuruş maaşımın
Yolu kabrime düşmez,sahibi var efendim.

Dünya bu, anlar insan; koşarken bir menzile
Hiç hatırlanmaz mazi, belki hiç gelmez dile
Ama en son evimin mezar taşını bile
Dikmediler; efkârım dağlar kadar efendim.

Belki suç bende biraz,çok verip az istedim
Ömrüme kar yağarken onlara yaz istedim
Sonunda bir Fatiha, biraz niyaz istedim
Sustular-ki bu susuş- ruhuma ar efendim.

Bu yüzden satır satır yazıp arzuhalimi
Bir mektupla sırtına yükledim vebalimi
Ama sen elden ver ki duysunlar ahvalimi
Yoksa sahipsiz kalıp adres arar efendim.

Kim soracak ki deme; ardımda kalsalar da
Yaşadığım her anı sessizce çalsalar da
Ömrümü zehreyleyip ahımı alsalar da
Arada okuyacak biri çıkar efendim.

Bir erkek kardeşim var, köşkte yaşıyor hani
Fakirhanesi (!) her gün dolup taşıyor hani
`` Bu yaz nereye gitsek `` diye şaşıyor hani
Söyleyin yeri hazır, yatağı har efendim.

Bir oğlum var, saflığın halka açık sergisi
Ama kendine sorsan göğe sığmaz yergisi
Üstelik yolsuz köyde her yıl asfalt vergisi
Öder hiç sesi çıkmaz, haşa; ``davar`` efendim.

Bir eşim var, her seçim kağıtları nallayan
`` Işık ``mıydı,`` ok ``muydu arada afallayan
Bir de sessiz sedasız kuyruğunu sallayan
Bir kardeşim var, adı; ``sineksavar`` efendim.

Bir kızım var, sormazsan çıkmaz soluğu sesi
Elinde orta mektep terk şehadetnamesi
Herkesinki bir sultan, evinin bir tanesi
Bizimki laf anlamaz, sanki duvar efendim.

Kız kardeşimin beyi mebus olmuş; nasılsa?
Oyu bırak, muz vermem ağaçlara asılsa
Ama benim yüzümden sesi biraz kısılsa
Toprağımın üstünü gülle sıvar efendim.

Velhasıl, cehennemin harı vururken cama
Şeref versinler diye yapayalnız soframa
Bir mektup da şeytana yazmak isterim ama
Korkarım yanlarına geri kovar efendim.



Ağlamak Marifetse

Ak düşmüş saçlarımı sevdama ödül sayıp
Aynanın karşısında durup ağladım işte
Yaşadığım her anı hayalinle kutsayıp
Saatleri meçhule kurup ağladım işte.

Girilmemiş ne kadar düş kalmışsa girerek
Bir hayalin uğruna bin bir umut vererek
Bütün siyah gülleri yollarına sererek
Resmini tek kurşunla vurup ağladım işte.

Avuçlarımda solmuş düşlerin adresini
Devası hüzün kokan sevdanın çaresini
Yankısı bende kalmış bir hülyanın sesini
Hayırsız bir kabusa sorup ağladım işte.

Attığın her adımı gözlemedim desem de
Vuslatı hayalinle sözlemedim desem de
Çoktan unuttu gönlüm özlemedim desem de
Kırılmış yüreğimi yorup ağladım işte.



Güzele Üçleme

- Sitem -

Beni uzaktan görüp yolundan cayan güzel
Kaşların gerilmiş yay kirpiklerin ok senin.
Sevdamı küçük görüp aşkı yok sayan güzel
Belli ki yüreğin aç hayallerin tok senin.

Salınarak gezdiğin yollar bir dile gelse
Zelzele aşk olurdu, mükâfatı ecelse
Suçun sabit mahkemen savunmasız tek celse
Ömrüme ettiklerin sevabından çok senin.

Gümüş tepsi içinde kınan gelecek diye
Duvağını son adres sanan gelecek diye
Ama bana sorarsan anan gelecek diye
Bir buseyi çok gördün merhametin yok senin.

- Temenni -

Geceme ay yerine sımsıcak doğan güzel
Bir tutsan ellerimi hiç bırakmasan keşke.
Gözlerinin nehriyle hasreti boğan güzel
Bana dönse suların ele akmasan keşke.

Huzur dolsa geceme yattığım dizlerinle
Düşüm gerçeğe dönse aşk dolu sözlerinle
Ve ömrümün ilacı yemyeşil gözlerinle
Gözlerimden başka bir göze bakmasan keşke.

Sessizce kaybolurken en büyük günaha dek
Yıldızları boyasam en koyu siyaha dek
Gamzelerinde yatıp uyusam sabaha dek
Söndürsen ışıkları ve hiç yakmasan keşke.

- Rica -

Sesinin buğusuyla gönlümü çalan güzel
Yara almış bir kalbe “Gir” desem girer misin?
Kirpikleriyle aşkı gurbete salan güzel
Kalem olsam gözüne “Sür” desem sürer misin?

Bütün günahlarımı birer birer aklasam
Senden başka herkesi gönlüme yasaklasam
Saatleri durdursam, takvimleri saklasam
Benimle aynı yola ömrünü serer misin?

Sen ağlarken ağlayıp gülünce gülmek için
Bir dilim ekmeğimi ikiye bölmek için
Hep seninle yaşayıp seninle ölmek için
Diz çöksem huzurunda bana yarim der misin?



Markize Mektuplar / 2

- Yüklemim hüzün benim –



Markiz sana bu sefer ıslanmış bir kâğıtla
Ve ömrümü yurt bilmiş sahipsiz bir ağıtla

Kabuk tutmuş yaramı son defa kanatarak
Islanmış gözlerimi bir yağmura satarak

Gecenin kıyısında bir menekşe üşürken
Karanlık yıldızları sessizce bölüşürken

Semanın her yerine hüzün yağacak sanıp
Karartılmış geceme güneş doğacak sanıp

Sabaha dek bin kere ölerek yazıyorum
Gönlümü bin parçaya bölerek yazıyorum.

Markiz sen bir günahın borcu altında kalıp
Bir meçhulün içinde çok uzaklara dalıp

Hazanı düşünmeyip bahara kin ekerken
Vakitsiz göç eyleyip semada ‘’hũ ‘’çekerken

Belki biraz yoruldum belki kırıldım ama
Belki sana çok kızdım belki darıldım ama

Hiç pişmanlık duymadan bile bile öldüm ben
Çünkü seninle bir hiç vahasız bir çöldüm ben.

Ama nedendir bilmem gittiğin günden beri
Sönmüş bir yıldız gibi bittiğin günden beri

Hem yeni doğmuş günün sisli ışıltısından
Hem bir mum alevinin isli ışıltısından

Biraz sevda biraz düş biraz hüsran alarak
Düşen yapraklar gibi gün be gün azalarak

Gözyaşımla besleyip bir denizin suyunu
Günah kabul eyleyip tüm aşkların soyunu

Güne umut eksem de geceler sen kokuyor
Kalem hasret kâğıt düş, heceler sen kokuyor.

Belli ki unutmadım belli ki fikrimdesin
Belli ki bedduamda belli ki zikrimdesin.

Ne düşünsem aklımın yarısı sende hâlâ
Güllerin hepsi soldu sarısı bende hâlâ.

Belki de ben suçluyum belki de sırf bu yüzden
Yıldızlardan düş çalıp nefret ettim gündüzden.

Belki de sen haklıydın belki yanıldım ama
Bir kez bile bakmadın tuz ektiğin yarama.

Bazen öznesiz kalmış bir cümle gibi öksüz
Bazen suya can veren nilüfer gibi köksüz

Bırakarak gittiğin bir ömrün inadına
Vefasız yaftasını yapıştırıp adına

Önce nihavent oldun derken kırgın bir hicaz
Sonra hayırsız bir düş sonra kış, sonra ayaz.

Yine de susuz kalmış bir lâlezarken ömrüm
Okyanus ortasında boş bir mezarken ömrüm

Sensiz yaşamış ama nefes alamamışsam
Gölgemi bile kovup yalnız kalamamışsam

Sebebini sararmış resmine sormalıydın
Başka aşka sattığın ismine sormalıydın.

Çünkü ben yok saydığın bir aşkla yoğrularak
Sırtımdan vurulduğum sokakta doğrularak

Akşamın küskün yüzü inerken perde perde
Düş satıyorum hâlâ çekip gittiğin yerde.

Ama sen anıları ziyaret ettiğinde
Yani mutlu düşlerin terk edip gittiğinde

Hayatın emrettiği tutsaklıklara inat
Gözlerin görmediği uzaklıklara inat

Sesimin yankısını ararsan bir gün eğer
Ve en son adresimi sorarsan bir gün eğer

Sokağın en sonunda şiir çıkmazındayım
Sevda ibadetinin vuslat niyazındayım.



Onay Kodu Hüzün

- Melankolik Mektubu: GÖRÜLMÜŞTÜR! –

‘’ Bitti ‘’ dedi kadın; gözleri en uzak noktanın bilinmezine kilitlenmişken.
Onayladı genç adam.
Gözleri yıldızlara; gözleri en uzak noktada yağan bir yağmura öykünürken onayladı genç adam.
Belli ki bir bayramın en son gecesiydi yaşanan.
Normale döneceği gün kadar aşikâr bir hayata verilmiş kısa bir araydı biten.
Dönmedolapların durması, nefesini tutmaktan yorgun düşmüş balonların ölmesi bu yüzdendi belli ki.
Salıncaklar öksüz, sahiller ıssız, sinemalar aydınlık kalacaktı yine.
Gülümsedi genç adam.
Elindeki son taşı da sektirdi denizin üzerinde.
Gülümsedi Kız Kulesi.
Gülümsedi Sonbahar.
‘’ Önce bir kalemin,sonra bir yüreğin kırılma sesini duydum ‘’ dedi onayına ihtiyaç duyulduğunu sanan biri.
Ve ısrar etti.
Genç adam uzaktaydı; duymadı.
‘’ Duysaydı da onaylamazdı ‘’ dedi genç bir kız.
Onayladı kahveleri masaya bırakan garson.
Onayladı masada bulunan herkes.
Genç adam uzaktaydı; kahve de içmiyordu.
‘’ İçseydi de onaylamazdı ‘’ dedi gözlüklerini silen, bir başka masanın sakin yüzlü sakini.
Onayladı onayına ihtiyaç duyulan herkes.
‘’ Kadınlar ‘’ dedi sonra çiçek satan çingene bir kadın.
’’ Kadınlar çiçek gibidir.Koklamayı bilirsen gecene huzur katar.Ama fazla koklarsan dikeni yüreğine batar.’’
Onayladı bir köşede sessizce şarabını yudumlayan orta yaşlı bir yalnız.
Onayladı terk edilmeyi alışkanlık haline getirmiş bir şair.
Gözleri ıslak, gözleri buğulu.
‘’ Selpak ‘’ dedi üşümüş yanaklarıyla esmer yüzlü bir çocuk.
‘’ Selpak’’
‘’ Bu çocuklardan bir şey almamalı,hazıra alıştırmamalı ‘’ dedi babasının parasıyla ‘’ hazıra konma’’ söylevi çeken biri.
Onayladı hesabı hazıra yüklemeye çalışan herkes.
Genç adam uzaktaydı ve hesabı kendiyleydi.
Omzuna dokunan bir elle irkildi birden.
‘’ Bi cigara versene abi’’ dedi bir tinerci çocuk.
Yakındı genç adama.
Genç adam yakındı tinerci çocuğa.
Elini cebine attı.
‘’ Bi cigara’’ tinerci çocuğa uzattı, bir de kendisi yaktı.
‘’ Abi ‘’ dedi tinerci çocuk.’’ Ne çok yıldız var gökyüzünde.Hepsi de ışıl ışıl ama hepsi çok uzak.Sana da benim kadar uzaksa her biri, birbirlerine de uzaklar mıdır bu kadar? ‘’
Sustu genç adam.
‘’ Abi ‘’ dedi tinerci çocuk.’’Hiç canları sıkılmaz mı bu kadar parlak ama bu kadar uzakken kendilerine? ‘’
Gülümsedi genç adam.
‘’ Bitti ‘’ deyişi geldi aklına en parlak yıldızının.
Onayladığını düşündü sonra, ışığı kendine faydasız diğer yıldızların.
Gülümsedi genç adam.
‘’ Yıldızlar kadar çok ama yıldızlardan daha yalnız gezegenler var ‘’ dedi tinerci çocuğa.
‘ Her biri birbirine dost, her biri birbirine düşman.Ve her biri diğerinden biraz daha az insan.’’
Onayladı su, onayladı rüzgâr.
Gülümsedi tinerci çocuk.
Gülümsedi genç adam.
Sonra tırmanıp ay dedenin sırtına; oltalarını sarkıtıp ay dedenin sırtından, henüz yeni ışıldamaya başlamış yıldızları tutmak üzere ‘’ RASTGELE ’’ dediler birbirlerine.
‘’RASTGELE ‘’

Onayladı genç adam.

Onayladı gece.

Onayladı hüzün…



İstediğin Söz Olsun!

Vakitsiz bir sel gibi çağlayıp kalbe akan
Gidişini zor diye anıyorsam namerdim.
Cehennemin narıyla tüm hayatımı yakan
Ateşini kor diye tanıyorsam namerdim.

Bakışların başka bir hülyada can bulurken
Anılar gözlerinden meçhule savrulurken
Yara almış bir gönül isminle kavrulurken
Sebebini sor diye yanıyorsam namerdim.

Tek kişilik bir aşka ait geri dönüşe
Gamzeleri yalancı riyakâr bir gülüşe
Bakmayan gözlerimle gördüğüm en son düşe
Hayırlara yor diye kanıyorsam namerdim.

Bir serçe kanadıyla can verip bir masala
Hesapsız göç ederken bir çölden bir kumsala
Karakışlara inat, bahar kokan bir dala
Kanadımı vur diye konuyorsam namerdim.

Hayalini bir damla su bilip bardağıma
Nefesini külümden var olmuş Kaf Dağ’ıma
Resmini gözlerime, ismini dudağıma
Kararmış bir nur diye sunuyorsam namerdim.

Efkârla süslesen de bir aşkın bitişini
Unutmadım sevdama beddua edişini.
Ama gün batımında zamansız gidişini
Biraz daha dur diye kınıyorsam namerdim.



Sanrı / 4

(Antimoni ve Realite)

-Bahçe –

Derler ki intihara meyilli bir hayatın
Ve dörtnala giderken yorgun düşmüş bir atın

Soluksuz kaldığında sığındığı son adres
Yani bitmiş bir ömrün aldığı en son nefes

Susamış bir ırmağın denizi anışıdır,
Yıldızın geceyi düş, günü yok sanışıdır.

Derler ki okyanusun tam ortasında kalmış
Yelkenleri kırılmış; güvertesi su almış

Dümensiz bir geminin içini yakan sancı
Ve ufuksuz ummanda boşa çıkan inancı

Med cezir’in kamere olan inanışıdır,
Zamansız açan gülün güneşe kanışıdır.

Derler ki tetiğinden son kurşununa değin
Gerçeğin gölgesini hedef bilmiş tüfeğin

Yara almış bir ömrü vurmaya çalışırken
Tetiğini hüsrana kurmaya çalışırken

Gördüğü en son rüya yağmurun yanışıdır,
Mutluluğun ölüşü; hüznün uyanışıdır.

Yani denilen o ki; yaşamın her anında
Ömür vermeye değer biri yoksa yanında

Baktığın her göz yalan,her söz riya kokarmış
Girdiğin tüm sokaklar karanlığa çıkarmış.

Yani denilen o ki; verilen söz yalanken,
Tuz kokan bir sağanak dosttan arta kalanken

Takvimin en doğrusu güne gün ekleyenmiş
En aydınlık geceyse, sabahı bekleyenmiş.

Bense terk eyleyerek mutluluk diyarını
Adressiz bir mektuba teslim edip yarını

Gereği düşünülmüş en son hükümden önce
Ve adına aşk denmiş ağır yükümden önce

Simsiyah bir geceyi günle barıştırarak
Vakitsiz bir hüsranı aşkla karıştırarak

Körlere ayna sattım; ne çerçeve var ne cam
Çünkü görmeyen gözün baktığı yerdi yaşam.

Belki de bu sebeple; mavinin tüm tonları;
Çocuk sevinçlerimin yorulmuş faytonları

Atları umut kokan tüm atlıkarıncalar
Ve umudun goncası dört yapraklı yoncalar

Haber bile vermeden birer birer gittiler,
Ardından bana lanet, aşka tövbe ettiler.

Şimdi anlıyorum ki bahçemin toprağını;
Hüzzam tohumlarıyla yeşeren yaprağını

Elleriyle sulayıp büyüten bütün yüzler
Karanlığın düşmanı umut dolu gündüzler

İlkbaharı reddedip ömrün kışında kalmış
Hüsranın en içinde, hüznün dışında kalmış.

Ama siz bu gerçeği bir düş sanıyorsanız
Vazgeçişi başlangıç diye tanıyorsanız

Işığın kaybolduğu yönden buyurun lütfen
Karanlık dünyanıza önden buyurun lütfen.



(Sanrı 1 – 2 – 3 – 4 / 2006 - İstanbul)



Sanrı / 3

(Mutlak ve Görece)

- Anahtar -

Neresinden başlasan sonu hüsranla biten
Hiç bitmez zannedilen ama zamanla biten

Kararmaya yüz tutmuş yorgun akşama dair
Geceyi sevda bilmiş mutsuz yaşama dair

Anlatılmış son öykü,söylenmiş son şarkı bu
Gördüğüm rüyaların, gerçekten tek farkı bu

Sessiz sedasız bir düş, belki masal şimdilik
Belki çölde kaybolmuş yalnız bir sal şimdilik

Zamansız bir terk ediş, sessiz bir veda belki
Susturulmuş bir çığlık, yankısız seda belki

Kimbilir; yaz göçerken, dal inceldiği zaman
Belki duyulur sesim, vakti geldiği zaman

Ama şimdilik sesim, bir bahçede konaklar
O bahçe ki; kimbilir kaç hüsranımı saklar

Aslına bakarsanız, işin masal kısmı bu
Gece, karanlık ve ben; hikayenin aslı bu.


- Kapı -

İsmim yok! Kimliksizim; eğer tabiri buysa
Dünyada yaşıyorum,doğduğum yer doğruysa

İsmim yok! Soyismimi yıllar önce kaybettim
Gölgem beni taşıdı, bense gölgeme yettim

Gökkuşağından korkan bir hayalken sözlerim
Sabahsız bir gecenin kıyısıdır gözlerim.

Ve kimbilir kaç yıldır devasız bir sızıyım
Tüm terk edilişlerin, kronik yalnızıyım.

Önce ışıklar söndü; bir ben kaldım yanımda
Hasret de bana kaldı sahipsiz isyanım da

Sonra yıldızlar kaydı; herkes bir dilek tuttu
Kimisi murat oldu, kimini gece yuttu

Kimi karaya güldü, kimini ak ağlattı
Kimi erken yoruldu kimi duvak bağlattı

Kimi bir kez emretti; yeni kölesi geldi
Kimi aşka mecburken aşkın ölesi geldi

Benimse ne dikenim ne gülüm sabah gördü
Yüreğim hergün eyvah, gözlerim günah gördü

Üstelik ışıl ışıl, aydınlık bir gündüzden
Gözlerim kaçar oldu - ve belki sırf bu yüzden -

Yıldızıma kar yağdı, buz tuttum; üşüyorum
Tutunacak dalım yok, yoruldum; düşüyorum

Düşüyorum ve toprak ne yumuşak ne çok sert
Ne ismim kadar mağrur ne gözyaşım kadar mert

Düştüğüm yer ne deniz ne okyanus ne de göl
Ne kimsesiz bir ada ne de vahasız bir çöl

Düştüğüm yer bir kapı, kapının kilidi pas
Gördüğüm her yüz gerçek,gerçeğin adı kumpas

Baktığım yer karanlık; karanlık çırılçıplak
Girdiğim yer bir bahçe,bastığım her yer ıslak

Islanmış bedenimle sırılsıklam yürüyüp
Düşlerimi ardımdan bir suç gibi sürüyüp

Korkuların üstüne korkarak gidiyorum
Kendimden korkuyorum ve biad ediyorum

Ardımdaysa,ardımdan dört nala koşup gelen
Artık sığınacağım en son adresi bilen

Yalınkılıç kuşanmış düş avcısı atlılar
Cehennem sorgusunun baş savcısı atlılar

Anahtarı pas tutmuş bir kapının önünde
Ve duvarı çatlamış bir yapının önünde

İhanet namlusunu öfkeyle fişekleyip
Karanlık düşlerine binbir yalan ekleyip

Hüzzam kokan bahçeme girmeyi denerlerken
Ama seferlerinden eli boş dönerlerken

Cinaslı cümlelerin anlamını yorarak
Kimliksiz ahvalimi kapı kapı sorarak

Gerçeğin aynasına bir kaç kurşun sıktılar
Ve ne kadar suç varsa üzerime yıktılar

Saat durdu,gün sustu; sus pus olmuşken nefes
Sessizce fısıldadı rüyalarımdaki ses:

'' Aynaya kurşun sıkan önce kendini vurur,
Tenhada gebe kalan karanlıkta doğurur. ''

Artık biliyorum ki; söylenirken son şarkı
Kainat dursa bile; döner düzenin çarkı.

Ama sizin hüzünle doluysa sandığınız
Yani mutluluk diye hüsransa andığınız

Rüzgarın ters estiği yönden buyurun lütfen
Yasaklı düş bahçeme önden buyurun lütfen ->



Hayat

- Bana öyle dediler -

Düşlerin sığındığı evvel zaman içinde
Hasadını bekleyen boş bir ekinmiş hayat.
Gerçeği perdeleyen bin bir yalan içinde
Kimi gün zeytin dalı,kimi gün kinmiş hayat.

Dikenin yüreğini güle gömecek kadar
Anka'nın kanadını küle gömecek kadar
Yağmura vaha deyip çöle gömecek kadar
Bazen iyi niyetli bazen çirkinmiş hayat.

Rüyalar can verirken hasretin pençesinde
Baykuşlar bayram eder ayrılık bahçesinde
Oysa aşk denen dilin en kırgın lehçesinde
Bazen dertli bir abdal bazen miskinmiş hayat.

Terkedilmiş her günün yüreği burkulurken
Yani en son an için nafile korkulurken
Ve öznenin hayatı noktayla son bulurken
Devrik bir cümle gibi baştan bitkinmiş hayat.

Sevda ağır yaralı şifa yok deseler de
Ömre mezardan öte sefa yok deseler de
Dostluklar defnedildi vefa yok deseler de
Meğer Zülfikâr kadar mertmiş, keskinmiş hayat.



Gidişin / 2

- Keşkeler özlemlerin yorgun bileşkesiyken,
Her gidiş bir dönüşün gecikmiş keşkesidir.-


Gidişin yakamozu terk eylemiş bir nehir
Gidişin yangınlara teslim olmuş bir şehir.

Gidişin mayınlara kafa tutmuş bir panzer
Ve bir gidiş ölüme ancak bu kadar benzer.

Bir gidiş ki bulutlar yağmur olup yaş döktü
Damlalar huzurunda suçlu gibi diz çöktü.

Bir gidiş ki ardından koca bir dağ dul kaldı
Gönül tahtım yıkıldı viranem yoksul kaldı.

Bir gidiş ki kalemim ağlarken satır satır
Bütün yüklemler hala hasreti hatırlatır.

Ama bu kez sözlerim veda havası değil
İntikamla beslenen bir kan davası değil,

Yalnızca bende kalmış bir aşkın sitemidir
Kırılmış bir yüreğin yorulmuş matemidir.

Bu yüzden için için yanıyorken sol yanım
İlk defa sana değil kendimedir isyanım.

İlk kez suçuma ortak bir fail aramadan
Gözlerini aklımdan bir an çıkaramadan,

Senden çok uzaklarda mutsuz bir düşe dalıp
Bir kum saati gibi yavaş yavaş azalıp,

Bir gün elbet doğacak güneşi gözlüyorum
Kül oldukça sitemim isminle közlüyorum.

Nerede bıraktıysan ben oradayım hala
Vuslat denen kapıda son sıradayım hala.

Peki sen yıldızları geceyle karalarken
İhanet perdesini ansızın aralarken,

Sırça köşkümden kalan küskün cam kırıkları
Matemiyle süslerken öksüz hıçkırıkları

Bir kez olsun sordun mu nasıl yaşadım sensiz?
Sordun mu aşk toprağa nasıl girer kefensiz?

Şimdi ışıl ışılken yıldızıma sim koymak
Ve doğmadan göç etmiş kızıma isim koymak,

Unuttuğun yolları beklemek kadar zorken
Her saate bir ömür eklemek kadar zorken;

Karanlıkta kayboldum, bir ışık arıyorum
Ve ömrümde ilk defa sana yalvarıyorum:

Ruhuma imbat olup meçhule savur beni
Hiç titremesin elin bir suç gibi vur beni!

Vur beni, nasıl olsa ruhsuz bir beden kaldı
Ne senden bir hatıra ne bende bir ben kaldı.

Vur beni, öldüm zaten düşler de terk ederken
Maziyi düne gömüp “her şey yalandı” derken.

Vur beni ve ardından öyle bir çekip git ki
Hüsran tohumlarını ruhuma ekip git ki,

Bu gidiş yaşadığım en mutsuz masal olsun
Umudum okyanusta kaybolmuş bir sal olsun.

Gidişin gıyabımda verilmiş son hükümdür
Cezasıysa bir ömür yarım kalmış öykümdür…



Dipnotlar / 2

- Hayat -

' Çemberin yarıçapı, hayatın merkezidir.'

Yorgun ütopyaların kulakları sağırken
Mülteci bir seferden
'Geri dönüş' tü hayat.
Ömrün taşıdığı yük bedenine ağırken
Hayaller meçhul oldu
Düşe dönüştü hayat.
Yıldızlar can verirken tutulan dilek gibi
Gerçek olması için
Beklenen 'düş'tü hayat.
Ama haresi kırık yorgun bir melek gibi
Kanadından vuruldu
Gerçeğe düştü hayat.

- Yazgı -

'Saatlerin akrebi suç kadar zehirlidir.'

Vakitsiz gidenlerin geriye döndüğü an
Kimine biraz erken
Kimine geç olacak.
Çünkü günün ardından avuçlarında kalan
Bazen bir gülümseyiş
Bazen bir 'hiç' olacak.
Her gün doğsa da güneş, sis çöktüğünde yalan
Ve karanlığın hükmü
Mutlak sonuç olacak.
Saatlerin önünde secde etse de zaman
Öyle bir hüküm ki bu
Cezası suç olacak!


-Yargı-

' Kelebeklerin ömrü kime göre bir gündür? '

Harcadığın günlerin hesabını öderken
Ruh kiralık bedenden
Çekilir yavaş yavaş.
Hayaller ufka doğru ağır ağır giderken
Hatıralar duvardan
Sökülür yavaş yavaş.
Ömür denen ağacın son yaprağı düşerken
Ağırlaşan dalları
Bükülür yavaş yavaş.
Hayat yolculuğunun son durağı mahşerken
Meleklerin gözyaşı
Dökülür yavaş yavaş.


- Hüküm -

' Rüyalar uyanırken uyur uyku dediğin.'

Doğduğun gün çıktığın yolculuğun ucunda
Kapıları kilitli
Bir şehir var elbette.
Her sabah uyuduğun rüyanın sonucunda
Panzehiri etkisiz
Bir zehir var elbette.
Karanlık gökyüzünün en umarsız yerinde
Yağmurları ağlatan
Bir nehir var elbette.
Unutma! Kaderin de, Defter-i Kebir'in de
Altına basılacak
Bir mühür var elbette.



Dipnotlar / 1

- Çelişki -

' Ne için yaşadığın, kim için önemli ki? '

Korkunun korkusuyken Sırat'ın yol sızısı
Kimisi mezarından
Korkuyu kazır gelir.
Kiminin gece gibi simsiyahken yazısı
Kiminin manzarası
Kevser'e nazır gelir.
Kiminin nefesini yok sayarken bazısı
Kimisi şanslı doğar
Kısmeti hazır gelir.
Kiminin yalnızlıkla var olurken yazgısı
Kimini dost terk eder
Kimine Hızır gelir.


- Rivayet -

' Terk edilmiş rüyalar ağlıyor mudur sahi? '

Rivayet edilir ki tüm mutsuz çocukların
Damlayan gözyaşını
Küçük bir peri almış.
Rivayet edilir ki solmuş tomurcukların
Bahara küskünlüğü
Kardelenlere kalmış.
Rivayet edilir ki ömrün en son nefesi
Yangınlar ortasında
Yemyeşil kalan dalmış.
Rivayet edilir ki sevdanın yitik sesi
Mutluluğu ararken
Kaybolan bir sandalmış.

- Kaygı -

' Peki yağmur yağarken kim tutar yıldızları? '

Hiç kimse bir kabusun karanlığı altında
Gördüğü mutlu düşe
' Hayır ' demedi henüz.
Hiç kimse karanlığın mutsuz saltanatında
Yıldızsız gökyüzüne
Gün dilemedi henüz.
Hiç kimse bilmese de kovulduğumuz yerin
Suçuna ortak Adem
Lokma yemedi henüz.
Hiç kimse duymasa da isyan etmiş Azer'in
Günah kabul ettiği
Sevabı 'yedi' henüz.

- Sorgu -

' Uykuların korktuğu kabus korkar mı peki? '

Akarsular denizde durulunca biterken
Ardında öksüz kalmış
Sel susar mı acaba?
Kuşların ömrü birgün, vurulunca biterken
Kanadı yara almış
Eş uçar mı acaba?
Hayat bitmiş bir günün yorulduğu kadarken
Toprağın diz çöktüğü
Nefes var mı acaba?
Kabir tüm günahların sorulduğu kadarken
Vücudun son adresi
Kefen dar mı acaba?



Sayıklamalar / 2

- Tez –


Yalan yok bu ilk değil uykuya susuzluğum
İronik bir kâbusa eşken uykusuzluğum.

Yalan yok bu son değil semaya vurgunluğum
Şark Yıldızı’na âşık kimliksiz durgunluğum.

Oysa benden önce de varken Kutup Yıldızı
Kaç hüsran tanıdı gök kaç ayrılık kaç sızı?

Bildiğim kadarıyla, milyar yıldır – yaklaşık –
Dünya günün peşinde Kamer dünyaya âşık.

Yani en fazla üç gün süren fani dünyada
Her gün bir savaş emri veren cani dünyada

Cehennemin ateşi Şeytanın uykusuyken
Aşk, kirlenmiş dünyada tertemiz kalmış suyken

Suyu iç, ateşi yak; söndüğü an ölümdür
Çünkü hayat bir sahne, oyunsa tek bölümdür!



- Sentez -


Öyle bir dünya ki bu, cehennem ateşine
Kızıldeniz’de doğmuş bir Mısır güneşine

Bulutlar secde edip gökyüzü kararırken
Tomurcuklar bahara darılıp sararırken

Asa suya hükmetti gün doğdu oyun geçti
Karanlık tövbe etti zalim Firavun geçti.

Öyle bir dünya ki bu kaç şah, kaç merdan geçti
Karıncayı nallayan Sultan Süleyman geçti.

Öyle bir dünya ki bu Kerbelâ susuz çölken
Hüseyn’imin gözyaşı kanla yoğrulmuş gölken

Ve Leyli’nin feryadı çarparken dağa taşa
Turnaların semahı ağlarken düşen yaşa

Her doğan gün zalimin hanesine kâr geçti
Ağıtların üstünden, küskün Zülfikar geçti.

Öyle bir dünya ki bu en çaresiz an geçti
Ama aşk başka şeydi sonra Pir Sultan geçti.

Öyle bir dünya ki bu yol bilip ihaneti
Ufkunu aydınlatan ışık sayıp laneti

Önce Torlak Kemal’i, ardından Börklüce’yi
Bedrettin’i ve sonra kim bilir kaç yüceyi

Karanlığa gömerek cism-i sefil sayacak
Sonra her şeye sövüp, tövbesinden cayacak

Kim bilir kaç melanet kaç Ebu Cehil geçti
Cehalet sağanağı kim bilir kaç il geçti.

Ama her şeye rağmen kar yağdı boran geçti
Öyle bir dünya ki bu Nazım Hikmet Ran geçti.

Öyle bir dünya ki bu bir uçtan bir uca dek
Toprağın kudretini öğretiyorken felek

Mehter ‘in sesi sustu kılıç pas tutar oldu
Yapraklar kımıldamaz bahar yas tutar oldu

Yıldızlar bir tarafa, güneş bir yana geçti
Mesnevi can bulurken, koca Mevlana geçti.

Öyle bir dünya ki bu zaman durdu an geçti
Kâinatın gördüğü, en şanlı Osman geçti.

Öyle bir dünya ki bu ne ses kaldı ne seda
Ne bir kubbemiz kaldı ne vakitsiz bir veda

Her şey düne gömüldü kırıldı Kısakürek
Yoruldu Orhan Veli maddeye döndü yürek

Bulutlar ağlar oldu yağmur yağdı sel geçti
Toprağın sadık yâri bir Aşık Veysel geçti

Öyle bir dünya ki bu kaç büyük ozan geçti
Yalnızca aşka mecbur Attila İlhan geçti.

Öyle bir dünya ki bu gerçek unutulurken
Düşünmek suç sayılıp, nefesler tutulurken

Hallacı yüzülürken kül olurken Nesimi
' Enel Hakk ' şiarıyla verdim son nefesimi.

Yüzlerce yıl sonrası masmavi gözlü bir dev
Kasım yapraklarını yakarken alev alev

Güz’ün dili tutuldu, konuşmadı; lâl geçti
Öyle bir dünya ki bu Mustafa Kemal geçti.

Öyle bir dünya ki bu kim bilir kaç can geçti
Ruh bedenden ayrıldı, en büyük yalan geçti.


- Tümevarım -


Öyle bir dünya ki bu yolcusuz han da biter
Kalemi hüzün kokan,Yavuz Doğan ’da biter!



Gün Gelir

Takvim günle beslenip saatlere doymazken
Gün gelir geçmişini özler istikbalimiz.
Gecikmiş tövbeleri hiç kimseler duymazken
Gün gelir kendimizden sorulur vebalimiz.

Her şey bir yalan olur kan durur dava biter
Hesap günü yaklaşır “her şey bedava” biter
Kefen nefessiz kalır, toprakta hava biter
Gün gelir soluğundan utanır ikbalimiz.

Fikri sabittir ömrün sonu ecel kadar net
Ne hata kabul eder ne eyvallah ne minnet
Son duraksa meçhuldür ya cehennem ya cennet
Gün gelir bilinmezdir, “hiç”tir ihtimalimiz.

Hayat küçük bir anken nefesken tek ziyanı
Kapısız bir kafesken gök kubbenin her yanı
Güneşle vücut bulur şeytan’ın tek isyanı
Gün gelir aydınlığı korkutur ahvalimiz.

Turnalar göç ederken bir düşten bir masala
Hatıralar binerken dört kürekli bir sala
Ve yorulmuş rüyalar tutunurken son dala
Gün gelir kışa döner güz kokan şimalimiz.

Gün gelir yalan gibi meçhul olmuş bir mekan
Gün gelir iki nefes arası yaşanmış an
Gün gelir önsözünde yarım kalmış bir roman
Gün gelir kitaplara sığmaz olur halimiz.



Islandım Yine

Islandım Yine

- Sen de Islanmalısın! -

“Kirletilmiş düşlere ismimi veren kadın
Şeytanın iç çekişi diye anılsın adın! ”


Söyle ey bivefa yar, kaçıncı sitemdir bu
Kaçıncı haykırıştır hangi buruk demdir bu?

Kaçıncı yok sayışın bir yüreğin sesini
Kaçıncı reddedişin mazinin nefesini?

Duy artık ey bivefa, bir aşkın sedasını
Duy artık bir yüreğin yankısız nidasını.

Duy artık ve kendini kalanın yerine koy
Her gidenden bin hüzün alanın yerine koy.

Aynanın karşısına geç ve sor: “zor’’ ne demek?
Yüreği alev alev kavuran kor ne demek?

Bil ki ben ömür boyu en zor anı görerek
Her şeyi kaybettiğim güne göğüs gererek

Anılar ortasında bir ışık yaktığımda
Gözlerimi kırpmadan maziye baktığımda

Ne bir utanç duymuştum ne geçmişe bir özlem
Ne “ah” çıktı dilimden ne gecikmiş bir sitem.

Suç değil kusur değil, sevmiştim deli gibi
Hem kayıp bir rüyaydım hem aşkın tek galibi.

Ama hiç unutmadım aşka kefen dokuyup
Can vermiş düşlerime Fatiha’lar okuyup

Yarım kalmış öykümle kaç roman yazdığını
Yitik aşklar kentinde kaç mezar kazdığını.

Unutmadım isminle lanetlenmiş günleri
Geçmişin günahıyla yüklenmiş hüzünleri.

Sense unutmalıydın geçmişi bir suç gibi
Vakitsiz bir ezanla bozulmuş oruç gibi.

Unutmalıydın sen de gün nasıl doğmalıysa
Zemheri ortasında kar nasıl yağmalıysa.

Unutmalıydın beni ve aşka doymalıydın
Sönmüş bir yıldız gibi gözümden kaymalıydın.

Unutmalıydın beni ve günah saymalıydın
Yok kabul edip dünü sözünden caymalıydın.

Bir kez olsun gösterip kaçtığın yüceliği
Çifte suyla ıslatıp “erdem” denen çeliği

Yara almış bir aşkı bırakıp gitmeliydin
Yağmur gibi bir dolup bir akıp gitmeliydin.

Gitmeliydin düşümden beni bitirdiğinde
Buğulu gözlerinde aşkı yitirdiğinde.

Yüreğine gömerek en saklı hislerimi
Suç ortağın sayarak yasaklı hislerimi

Yıldızlarla dertleşen gölgemden uzaklaşıp
Düşlerimden feyz almış sıradağları aşıp,

Yorgun anılarınla yapayalnız kalarak
Ve mazinin yükünü yüreğine alarak

Gitmeliydin bir ömrün günahına doyunca
İsmimi silmeliydin tüm hayatın boyunca.

Ama sen karanlığa yürürken adım adım
Duydum ki günah bilmez oğluna konmuş adım.

Şimdi gözlerim yine yağmurla ıslanıyor
Ve o yağmur ismini namert diye anıyor.

Kirletilmiş düşlere ismimi veren kadın
Yüreğine dert olsun yarım kalmış muradın!



Sayıklamalar / 1

- Hipotez -


Korkma,
korktuğun her şey
bir solukluk ömürde,
dünya denen nimetin
altın tepsi içinde sunduğu nazireyken.
ve her gece gördüğün
sonu mutsuz rüyalar,
avuç avuç boşalmış sağanaklardan öte;
nehre ulaşamadan
kirlenmiş bir dereyken.
üstelik bilinmezi
süsleyen karanlığı
bir kez olsun görmeyen
bütün kelebeklerin
günü selamlayışı
yalnızca bir kereyken!

Korkma,
kamer semayı
sessizce terk ederken
ve dağların ardında öksüz kalmış yıldızlar
birer birer sönerken,
sabahı kucaklayan gün doğmak üzeredir.
çünkü yürek,
ne kadar kırılırsa kırılsın
yıldızlara ne kadar darılırsa darılsın
gelirken yürüdüğü yollar hala sımsıcak
gidiş yolu aydınlık
ve hala yekparedir.

Yani,
bunca korkunun, günü birlik düşlerin
kırılmış hayallerin
ve tüm öykünüşlerin
izlediği güzergah,
bitti dediğin yerden;
başladığın yeredir.

Kırılma,
kırılmanın kırılma noktasında,
vakitsiz gitmeleri çeyrek geçerken saat.
yok kabul et bir vakit duyduğun tüm sözleri.
çünkü gün dönümünde,
tutulsaydı her vaat;
özlemek suç olurdu
kavuşmaksa rivayet.
ve şayet,
kimliğine el konmuş
mülteci bir aşıktan geliyorsa şikayet;
faili bilinmeyen ve mağduru belirsiz
aşk olurdu cinayet!

Demek ki,
aydınlıkta kararan tek ütopya
bir düşün, karanlığa
yansıyan gölgesiymiş.

Demek ki,
bir hayıra bağlanmayan tek rüya
kuşatılmış bir ömrün
kalp denen bölgesiymiş.

Demek ki,
yalın ayak yürüyen mutsuz hülya
terk edilmiş düşlerin
sevda diyen sesiymiş.

Demek ki,
mutsuzluğa mahkum edilen dünya
şeytanın yeryüzüne
üflenen nefesiymiş.....



Suç Diyecekler Elbet

-Cezası baş tacımdır! -

İsmini nakşederek ömrün her satırına
Günleri sayar oldum, ne derlerse desinler.
Aşkı layık gördüğün günlerin hatırına
Ömrümden cayar oldum, ne derlerse desinler.

Bazen sözünden pişman mahcup ağızlar gibi
Bazen masum bir gülün yüreği sızlar gibi
Bazen de karanlığa düşen yıldızlar gibi
Vakitsiz kayar oldum, ne derlerse desinler.

Sessizce terk ederek sabah bilmez düşleri
Ezberimden silerek sebepsiz gülüşleri
Gönlüme yasak kılıp tüm geri dönüşleri
Karanlığa yar oldum, ne derlerse desinler.

Çiçekler can verirken gözünün karasında
Ahular hüsran buldu kanayan yarasında
Çünkü aşkı defneden ağıtlar arasında
Sesini duyar oldum, ne derlerse desinler.

Duvağında siyaha dönmüş beyaz telinle
Mutlu hayallerime kıymıştın ya elinle
Bu yüzden, doğduğu gün dul kalmış bir gelinle
Vuslata doyar oldum, ne derlerse desinler.

Med-cezirler göçerken okyanuslardan göle
Güneş özlem duyarken terk eylediği çöle
Kirlenmiş bir sevdanın rahmine düşmüş döle
İsmini koyar oldum, ne derlerse desinler.

Hayaller diz çökse de günün tan deyişine
Nefes secde etse de ömrün can deyişine
Karşı çıkıp kaderin en son an deyişine
Tövbeme kıyar oldum, ne derlerse desinler.

Maviden ödünç alıp lanetlenmiş karayı
Gözyaşımla avuttum var ettiğin yarayı
Ve Arzu`nun Kamber`e çok gördüğü sarayı
Elimle soyar oldum, ne derlerse desinler.

Bulutlar gözlerime yürürken akın akın
Damlayan gözyaşımı pişmanlık sanma sakın!
Bil ki ismine düşman, gözlerine çok yakın
Meçhul bir diyar oldum, ne derlerse desinler.

İsmim bir seyyah olup gezse de dilden dile
Göz yaşlarım düşse de hüsran denen mendile
Gönlümü teslim edip kararmış bir kandile
Bittim,ihtiyar oldum; ne derlerse desinler.



Markiz’e Mektuplar

-Bakma utanıyorum-

Markiz bu satırları senden çok uzaklarda
Aldığım her nefese kurulmuş tuzaklarda

Sesindeki hülyaya dalarak yazıyorum
Kendimle yapayalnız kalarak yazıyorum.

Kurumuş bir mürekkep ve geceyken şahidim
Cevabı bilinmez bir bilmeceyken şahidim

Sararmış bahçeleri isminle sulayarak
Yıldızlı gökyüzünü siyaha bulayarak

Ve güneşi semadan silerek yazıyorum
Karanlığın sonunu bilerek yazıyorum.

Markiz sen güne küsüp sabahı karalarken
Bulutları ağlatıp yağmuru yaralarken

Kaç bebek gülümsedi lanetlediğin güne
Kaç aşık göçer oldu sesindeki sürgüne.

Bilsen kime gün oldu yeni ayın ondördü
Bilsen senden uzakta aşıklar neler gördü?

Bir tek sen göremedin ne düşler kurduğumu
Rüzgâra karşı gelip önünde durduğumu.

Keşke görseydin markiz eriyip bittiğimi
Nereden gelip sonra nereye gittiğimi.

Kırılmış yüreğimi nasıl yorduklarını
Görmediğim düşlerde seni sorduklarını

Anlatabilmek için koşar adım yürürken
Örselenmiş aşkımı gölgem gibi sürürken

Avuçlarımda kalmış üç beş akçeyi sayıp
İntihara meyilli bir yıldız gibi kayıp

Huzurunda diz çöküp elaman dileyişim
Attığım her adıma son adımım deyişim

Gözlerinde can bulan sönmüş bir fer içindi
Süzülen gözyaşlarım bir nilüfer içindi.

Ama artık içime akma utanıyorum
Islanmış gözlerime bakma utanıyorum.

Markiz görseydin keşke neden kavrulduğumu
Nefesinin yeliyle nasıl savrulduğumu.

Görseydin aşikâra dönecekti tüm gizler
Belki diz çökecekti önümüzde denizler.

Görseydin sevdam için her zorluğa katlanıp
Uykusuz geceleri yalnız seninle anıp

Gözlerimdeki yaşla can verip bir meleğe
Bir isim koyacaktım tuttuğum son dileğe.

Ama artık yıldızlar sıkılmak üzeredir
Yorgun bir kale suru yıkılmak üzeredir.

Bense pulsuz bir zarfken eksiğini unutup
Adressiz bir kapıyı nasıl ararsa mektup

İşte öyle yanılmış ve öyle yenilmişim
Ardımda bıraktığım her günü kâr bilmişim.

Şimdi yazdığım her şey isminden alıntıyken
Bu kalem ve bu kağıt bir düşten kalıntıyken

Bil ki deniz ve umman gözümde bir kaşıktır
Bil ki kor olmuş yürek halâ sana aşıktır.

Ama sen ışıkları yakma utanıyorum
Islanmış gözlerime bakma utanıyorum.



Sor Beni

- Bir gün mutlaka soracaksın -


Meçhulün bilinmezi sanıyorsan gizimi
Aynalarda gördüğün yalanlara sor beni.
Gölgeler kaybolurken arıyorsan izimi
Vazgeçtiğin rüyadan kalanlara sor beni.

Kanadı yara almış göçmen kuşlara değil
Bağrına yoldaş olmuş kara taşlara değil
Gözlerinden damlayan sessiz yaşlara değil
Aşkı yerle bir eden talanlara sor beni.

Gözlerindeki sisle ağlayan mevsimlere
Çekip gittiğin güne can veren isimlere
Siyahı beyazından utanan resimlere
Ve mutlu düşlerimi çalanlara sor beni.

Gelinler ak yerine karalar bağladıysa
Nehirler yaz ortası gürleyip çağladıysa
Bir deniz kıyısında martılar ağladıysa
Avucuna hüsranı alanlara sor beni.

Hüzne giden bir yolken her adımda bastığın
Günahıyla dertleşen bir melekken astığın
Bir de hala saçlarım kokuyorken yastığın
Nefesinle hülyaya dalanlara sor beni.

Yokladığın her kapı yüzüne kapansa da
Dalıp gittiğin deniz gözlerimi ansa da
Sevdiğimiz şarkılar göç eyledim sansa da
Yüreğine hüzzamı salanlara sor beni.

Talihine yazılmış görev bilip vedayı
Çiğnesen de isminle dönen aks-i sedayı
Ömrümün sonuna dek aradığım edayı
Gözlerinin içinde bulanlara sor beni.

Hiç kimse kalmadıysa vefa denen adreste
Bülbüller can verdiyse altından bir kafeste
Riya dolu hayata verdiği son nefeste
Zehri pişmanlık kokan yılanlara sor beni.

Kader inkar ederken var ettiği yazını
Yağmurlar yok sayarken toprağın niyazını
Hiç ölmemiş aşkımın cenaze namazını
Cemaatin tersine kılanlara sor beni.



Oğul

Hoşgeldin sözcüğüne anlam veren can oğul
Yorulmuş bir geceye can veren Berşan oğul.

Öyle bir geliş ki bu bambaşka doğdu güneş
Karanlık hicap duydu geceyi boğdu güneş.

Sesinle müjdelendi sabahın yaklaştığı
İsminle kanıtlandı Kays'ın çölü aştığı.

Hoşgeldin mis kokulum şeref verdin gül oğul
Dertlerin benim olsun sonsuza dek gül oğul.

Oğul gökkuşağının rengi gözlerin olsun
Mutluluk tek hedefin ve ilk sözlerin olsun.

Ufkun yıldızlar gibi parlasın ışıl ışıl
Düşlerin hayır olsun ve uyu mışıl mışıl.

Yumulmuş avucunu yuva bilsin melekler
Attığın ilk adımda gerçek olsun dilekler.

Düşlerin yanlış desin doğruya şer sokmaya
Fazlaysa haram desin çiğnediğin lokmaya.

Oğul yanlış her zaman yanlıştır hiç unutma
Yanlışsa verdiğin söz sen sen ol sakın tutma.

Kaybetmekten korkma hiç bazen kayıp kazançtır
Bazense kazandığın sonsuza dek utançtır.

Kaldırınca başını görmek için bak oğul
Sahteyse dostlukların geride bırak oğul.

Vefayı şiar bil ki Hızır yoldaşın olsun
Şükretmeyi öğren ki sofranda aşın olsun.

Oğul baktığın gözde önce vefayı ara
Dost yarasıdır çünkü deva bilmez tek yara.

Yaslandığın omuzda bırakma hislerini
Yağmuru içine göm yok say yeislerini.

Sırrını kendine ver seninle ağlar çünkü
Başındaki dumanı paylaşmaz dağlar çünkü.

Coşkun sular gibi sev sevdiğin her kadını
Soluk soluğa haykır gökyüzüne adını.

Oğul sorma Ferhat'a dağı yurt eyleyeni
Bulutları yağmura küsmüş sırt eyleyeni.

Hem Ferhat ol hem bulut namın alemi sarsın
Çünkü sen hem yağmursun hem yemyeşil baharsın.

Boy vermiş tomurcuklar sararıp düşüyorken
Ağustos buza kesip yıldızlar üşüyorken

Sakın üşüme oğul dostların var olsun hep
Hem şahsın hem gururun olsun mertliğe sebep.

Hoşgeldin mis kokulum şeref verdin gül oğul
Dertlerin benim olsun sonsuza dek gül oğul.



Bu Gece

Gözlerim yağmura teslim olmadan
Çekildi denizin suyu bu gece.
Hayaller isminle hayat bulmadan
Değişti düşlerin huyu bu gece.

Sevdaya yurt olmuş susuz çöllerin
Damlası deryaya küsmüş göllerin
Giderken diktiğin siyah güllerin
Semaya ulaştı boyu bu gece.

'Git' dedin unutmam,dünya döndükçe
Kül olsa közlerim ateş söndükçe
Üstelik yağmurlar yere indikçe
Kurudu sevdanın soyu bu gece.

Anılar verdiği sözden cayarken
Geceler her düşü gerçek sayarken
Yıldızlar gözlerin için kayarken
Gökyüzü dipsiz bir kuyu bu gece.

Zamansız bükülmüş dizlerimin de
Günaha bulanmış sözlerimin de
Cennetten kovulmuş gözlerimin de
Talihi bahtımdan koyu bu gece.

Şimdi sen ettiğin yemini tutup
'Aşk' denen çiçeği demsiz kurutup
Gözümden damlayan yaşı unutup
Uyuyabilirsen uyu bu gece.



Sanrı / 2

Bu en son söylemidir akrepsiz saatlerin
Bir devrim eylemidir yankısız vaatlerin.

Anlatılan; bir resmin yorulmuş fırçasından
Kırılmış bir aynanın en küçük parçasından

Gözlerime yansıyan hayalin gölgesidir
Ve kurduğum her cümle gerçeğin belgesidir

Resmi tarihe göre dünden bir sonraki gün
Yani yarına göre henüz yaşanmamış dün

Belki soluk soluğa kalmış bir süvaridir
Belki de yenik düşmüş yorgun bir havaridir

Yitik bir ütopyadır haraç mezat satılan
Adressiz bir çığlıktır sessizce anlatılan

Ama hangi cisime bürünürse bürünsün
Hangi toprak üstünde sürünürse sürünsün

Gördüğüm tüm sanrılar mutlaktı gerçek kadar
Kokuları gerçekti boy vermiş çiçek kadar

Uzakta bir yerlerde insanlar vurulurken
Yağmur toprağa küsüp nehirler durulurken

Ve sürerken sonsuza beyhude seyrûlsefer
Avuçlarıma düştü yara almış bir nefer

Unutmadım; kuraktı,gök kısır; toprak sağır
Ve kısık gözleriyle anlattı ağır ağır :

''Yazınız! '' dedi önce, kaç cana kıydıysanız
Hesabı sağlam tutun kış olmadan yazınız.

''Kızınız! ''kendinize,zulümden caydıysanız
Oğlumuzu katleder hal almışken kızınız.

''Yakınız! '' dedi sonra,işiniz yoksa halâ
Nasılsa cehenneme nefes kadar yakınız.

''Çakınız! '' çarmıhları çiviniz çoksa halâ
Çünkü Zülfikâr yokken kılıç olmuş çakınız.

‘’Sürünüz! ’’ boyaları, savaş çığlıklarıyla
Çobansız bırakmayın dağılmasın sürünüz.

‘’Sorunuz! ’’ orduların kalabalıklarıyla
‘’Vatan kimin malıdır? ’’ nafileyken sorunuz.

‘’Salınız! ’’ daha sonra ne kadar kuş kalmışsa
Umman zaten medetsiz, kaybolmuşken salınız.

‘’Dalınız! ’’ hülyalara yıldızlar azalmışsa
Belki son kez yeşerir meyve vermez dalınız.

‘’Gülünüz! ’’ ara sıra, dünyaya ince ince
Dikenler hicap duysun; çiçek açsın gülünüz.

‘’Ölünüz! ’’ ama sonra, zamanınız gelince
Bakarsınız barışa sebep olur ölünüz.

Ve kapandı gözleri gün gibi ağır ağır
Unutmadım; kuraktı,gök kısır; toprak sağır.

Anlatılan; bir resmin yorulmuş fırçasından
Kırılmış bir aynanın en küçük parçasından

Gözlerime yansıyan hayalin gölgesidir
Ve duyduğum her cümle gerçeğin belgesidir



İşte O Kadarım Ben

- Unuttun mu gerçekten? -


Yorulmuş yüreğini ardında sürüdüğün
Hasret haritasında gezdiğin kadarım ben.
Işığın kaybolduğu tarafta yürüdüğün
Hicran dolu yolları ezdiğin kadarım ben.

Beyhude hayallerin birikirken zulanda
Sevda bir yanda kaldı, ihanet diğer yanda.
Oysa bilsen, aşkların toprak olduğu anda
Hayatın anlamını sezdiğin kadarım ben.

Üstelik sandığından daha azken muradım
Ayrılık cümlesinde özneye döndü adım.
Bu yüzden, karanlığa yürürken adım adım
Aldığın her nefesten bezdiğin kadarım ben.

İsmimi Mecnun edip dosta düşmana karşı
Yıldızları söndürüp simsiyah kıldın arşı.
Bir de yetmezmiş gibi hasret kokan bir marşı
Dilime satır satır dizdiğin kadarım ben.

Artık güneş doğsa da sabahın ters yönünde
Ne çıkar, yenik düştü; gurur aşkın önünde.
Ama sakın unutma, hasretin yaş gününde
İsmini bir kalemde çizdiğin kadarım ben.



Temenni

Yangınlar ortasında uyanırsan ansızın
İçin için kavrulup sönmüş külü hatırla.
Son bulmuş bir cümleye konmuş noktaysa sızın
Gözleri yolda kalmış bir virgülü hatırla.

Ellerine ellerin eli dokunduğunda
Mızrabına hasretin teli dokunduğunda
Saçlarına hüsranın yeli dokunduğunda
Avuçlarında solmuş sarı gülü hatırla.

Eğer gözlerindeki nemi saklayamazsan
Gönlünün tetiğini aşkla yoklayamazsan
Ellerinle diktiğin gülü koklayamazsan
Sılayı gurbet bilmiş bir bülbülü hatırla.

Sabahsız uykulara bensiz yattığın gece
Mutsuz rüyalarına hayır kattığın gece
En sonunda yorulup aşkı sattığın gece
Ardından ağlayacak beyaz tülü hatırla.

Var ettiğim her şeyi bir kalemde silmişken
Baktığın her noktayı ömre menzil bilmişken
Sevdanın karşısında sessizce eğilmişken
Aşka layık gördüğün tek ödülü hatırla.


12.05.2005
Kızılay



Sakın Bekleme !

Gittiğin günde kalmış takvimleri kutsayıp
Sevdaya kırılmamı bekleme sakın benden.
Gönlümü adres bilmiş bir cananı yok sayıp
Maziye sarılmamı bekleme sakın benden.

İstersen anlamına nail olurum` `hiç``in
İstersen sularında kaybolurum Meriç`in
Ama gözlerini çok anımsattığı için
Denize darılmamı bekleme sakın benden.

Hayrı şerrine eşken yılın on bir ayının
Oku emrine uydu Eros`un aşk yayının
Yani artık surları yıkılmış sarayının
Tahtına kurulmamı bekleme sakın benden.

Ayrılık bahçesinde sarı güller ağlarken
Bülbüller bayram eder hasret kara bağlarken
Yüreğimde sevdanın nehirleri çağlarken
Ansızın durulmamı bekleme sakın benden.

Böyle yazmış diyerek levh-i mahfuz kalemi
Ömrüme zindan bildim yaşadığım alemi
Nihayet tevekkülle çekmişken tüm çilemi
Vuslata vurulmamı bekleme sakın benden.

Güneşle aydınlansa senenin her gecesi
En son adresin olsa semanın en yücesi
Gönlümün sahibiyken sevdanın tek ``ECE``si
Hayattan yorulmamı bekleme sakın benden.



Hiç Unutmayacağım

Toz pembe düşlerimi tıkıp aşk mahzenine
Deva arattığını hiç unutmayacağım.
Haram dokunuşları helal kılıp tenine
Günahı tattığını hiç unutmayacağım.

Ayrılık bahçesinden solmuş güller dererek
Mutlu rüyalarıma kabus olup girerek
Gecikmiş sabahıma ışığı çok görerek
Zamansız battığını hiç unutmayacağım.

Kainatı sığdırıp bir çift gözün içine
Yalanlar yetiştirip koydun özün içine
Ve baktığın her yere ve her sözün içine
Kaç yalan kattığını hiç unutmayacağım.

Kaç doğru sözün varsa rehin verip riyaya
Simsiyah bir geceyi layık gördün ziyaya
Bense sabahı meçhul hayırsız bir rüyaya
Kiminle yattığını hiç unutmayacağım.

Düzeltmek üzereyken kaderimle aramı
Aldığım her nefese yoldaş ettin haramı
Bir de tam geçti derken kabuk tutmuş yaramı
Nasıl kanattığını hiç unutmayacağım.

Suali cevabından zor bir bilmece için
Yalnızca iki sözcük ve altı hece için
Yıldızı güneş bilmiş karanlık gece için
Sabahı sattığını hiç unutmayacağım.



Tanıksız Tutanaklar / 2

Tanıktı!

Akrep sabır taşıyken ve tevekkül içinde
Bir sonraki saate
Yürüyorken umarsız
Yelkovan her saatin
Her anına tanıktı.

Tanıktı!

Ve belki sırf bu yüzden
Tarih mahkemesinin ikinci celsesinde
- Takvim yapraklarının
İsteği üzerine -
Cevabı baştan belli
Birkaç soru soruldu.

Güneşin gülen yüzü
Buza kesti o saat.

Soruldu:

“Dörtnala yürüyorken
Bir Nene ve bir kağnı
Ölenler arasında
Bulundun mu gerçekten?

Karıncaya yük olmuş
Ekmeği parça parça
Bölenler arasında
Bulundun mu gerçekten? ”

Sus pus oldu bir vakit,
Ve çatıldı kaşları.

“Ben hep oradaydım ya,
Siz hiç yoktunuz” dedi.

Yoktunuz!

Ve bilmiyordunuz!

Dört bir yanı bayrakla çevrilmiş topraklara
“VATAN” diyenler vardı.
Yani toprak bölmeye and içmiş mihraklara
“SATAN” diyenler vardı.

Bu sebeple,Şeytan’ın en sevgili evladı
- Namı diğer ABD -
İnsanlık tarihinin
En büyük kayıbıydı.
Yani cümle kurmayı beceren her beşerin
Zulme suskun kalışı
İnsanlık ayıbıydı.

Ama siz
Yüklenip vebalini bebek katillerinin
Suskunluğu seçtiniz.
Belki de haklıydınız
En az maziniz kadar.
Onlar da bir zamanlar
Kendi gerçeklerini yalan fikirleriyle
Beşik kertmesi yapıp
Susmayı seçmişlerdi.

Oysa yalanla gerçek,
Birbirine darılıp bütün gün küskün gezen
Yorgun kardeşler gibi
Karanlığa sarılıp
Uyurdu sabaha dek.

Yani siz
Hayal sandınız gördüğünüz gerçeği.

Ve siz
Turnalar göç ederken Kerbelâ denen çöle,
Sırtınızı döndünüz!

Ve siz
Asılırken Bedrettin Serez’in ortasında,
Sırtınızı döndünüz!

Umursamadınız!
____Sustunuz!
________Yoktunuz!

Ve siz
Bir Sivas sabahında taşlanırken Pir Sultan,
Taş yerine gül atıp
Suça ortak oldunuz!

Aynı gün filizlendi
“Karagül” denen çiçek.

Ve siz
Sığınıp karagül’ün utanç dolu rengine
Gölgenizden korktunuz!

Ve inanın bu yüzden
Tarih sayfalarında hiç olmadı adınız.

Şimdi suç denen eylem
Bir gelenek olmuşken
Tüm koridorlar sessiz,kâtibeler parmaksız,
Mübaşirler dilsizdir.

Ve hayal tacirleri
Gezerken güpegündüz,
“Salon” denilen dünya cemiyete hediye
Borcu icraya açık
Hacziyse kefilsizdir.

İsterseniz salonu terk etmeyebilirsiniz…!



Tanıksız Tutanaklar / 1

- Unutulmuş olsa da zamanla yaşanılan
Yarını meçhul kılan
Dünün ta kendisidir.
Sorulmalıysa eğer hiç sorulmamış olan
Cevap verecek kişi
Tarihin kendisidir.-/



Ve nihayet zamana
Basit bir sanık gibi
Küçük bir sandalyede
-Sanki sığarmış gibi-
Bildikleri soruldu.

Cevapladı hükmüne kalem kırılan zaman.

“Siz” dedi
“Siz.”

Hangi renkte olursanız olun,
Hangi çağda yaşarsanız yaşayın,
İsminiz ne olursa olsun
Aynı kişisiniz.
Ve göğsüne gitti eli.

Tüm tetikler kuruldu.

Ama gözleri ışıl ışıl, bembeyaz bir güvercin
Kanatlandı göğsünden.

Tüm namlular doğruldu.

Gözleri ışıl ışıl, bembeyaz bir güvercin
Umarsızca vuruldu.

Kana boyandı özgürlüğün kanadı.
Ve bir kez daha tekerrür etti tarih.
İnsanlık, en yaralı yerinden
Bir kez daha kanadı.

“Siz” dedi
“Siz.”

Ucuz bir tetikçi kadar küçülmüş
Basit birer katildiniz.
Ve belli ki
Hala öylesiniz.

“Siz
Aynı kişilersiniz.”

“Siz
Ateşe yakmayı öğrettiniz,
Suya, ters yönde akmayı.
Habil`i maktul,
Kabil`i katil eden de sizlerdiniz.”
Üstelik
Hiçbir şey yapmamışçasına,
Hiçbir şey olmamışçasına,
Geçip var ettiğiniz karanlık saltanatının karşısına
Usta bir sanatçı gibi
Eserinizi izlediniz.”

“Oysa siz
Nefesinden korkacak kadar küçük bedeninizi
Sırça köşkler içinde
Gölgenizden gizlediniz.
Çünkü siz
Medeniydiniz.
Ve tekerleği bulmuş bir medeniyet
Ancak sizin kadar medeni olabilirdi.”

“Siz
Medeniydiniz.”

Kuşlara baktınız önce,
Sonra uçak yaptınız.
Ve kuşları vurdunuz ilk iş olarak.
Sonra uçurtmaları,
Sonra denizleri,
Sonra kadınları ve çocukları.
Utandı gökyüzü,
Utandı toprak.
Ve siz
Medeniydiniz.”

“Yani siz
Kendi sesinizin aksine
Binlerce yalan sıraladınız.
Batırıp ellerinizi çamura,
Çıkarıp ellerinizi çamurdan,
Şizofren kaygılarınızla
Güneşin aydınlık yüzünü karaladınız.”

“Şimdi siz
Bilin ve bilinsin ki:
Gün, rengini bulana dek
Müvekkiller masum
Hâkim kararsız
Salon ışıkları loş
Tanık sandalyesi boş kalacak.
Ve tarih, yüzünüze tükürene dek
Duruşma başka bir tarihe ertelenmiş sayılacak.”

“Artık siz
Salonu terk edebilirsiniz...! ”



Bilen Gelsin!

Dost arıyorum...

- Gelirse onlar gelsin. -

Kırık dökük gönlümden toplayıp kalanları
Şerefini bağlayan özünü bilen gelsin.
Hakikat kisvesinden çıkarıp yalanları
Riyasızca çağlayan sözünü bilen gelsin.

Kimdir gizi sır eden aleni kim saklı kim
Hangi suç daha gerçek yasal kim yasaklı kim
Hiç kimse bilmiyorsa davacı kim haklı kim
Yüreğini dağlayan közünü bilen gelsin.

'Mertlik' usüle uygun yalan bir hisse eğer
'Namus' bire beş veren ucuz bahisse eğer
'Sadakat' gözaltında,'Gurur' hapisse eğer
Vefa için ağlayan gözünü bilen gelsin.

Ne yıldızlara küsmüş dargın ereğim için
Ne hükmü kalem bilmez suçsuz gereğim için
Yalnızca kırılmaktan bıkmış yüreğim için
Gülüşümü sağlayan yüzünü bilen gelsin.

Yıkılmak üzereyken sevdanın harap bendi
Hem ömrü aciz kıldı,hem naçar oldu kendi
Ve hala boynumdayken vefasızlık kemendi
Urganımı yağlayan hüzünü bilen gelsin.



Vazgeçtim Artık Senden

Yorulmuş düşlerini hayali payidara
Versen kimin umrunda? Vazgeçtim artık senden.
Sevda denilen suçu vuslat denilen dara
Gersen kimin umrunda? Vazgeçtim artık senden

Gözlerim hayalini paylaşırken odamla
Tek suçu hüsran diye yargılandı idamla
Artık gözyaşlarını yollara damla damla
Sersen kimin umrunda? Vazgeçtim artık senden.

Unuttun mu ardından ağlayan bülbülleri
Unuttun mu isminle yas tutan gönülleri?
Şimdi hicran bağından boynu bükük gülleri
Dersen kimin umrunda? Vazgeçtim artık senden.

Ne ezelken ne ebed, senken hasret miladım
Ne Ferhat'ken ne Kerem meçhul olmuşken adım
İsmini lanetlemiş gönlüme adım adım
Girsen kimin umrunda? Vazgeçtim artık senden.

Karanlık gecelere devredip gündüzünü
Mutlu rüyalarına hibe edip hüzünü
Gecikmiş özleminle toprağıma yüzünü
Sürsen kimin umrunda? Vazgeçtim artık senden..



Bir Kişilik Yer Lütfen

İsmi sevda tahtı düş bir gönül konağında
Köle olmaya geldim.Bir kişilik yer lütfen.
Bülbüllerin kıblesi gamzeli yanağında
Açıp solmaya geldim.Bir kişilik yer lütfen.

Kabul etmezsen eğer kapında sabahlarım
Gece hasreti boğar sabahı günahlarım.
Çünkü yetim kalmışken vakitsiz eyvahlarım
Huzur bulmaya geldim.Bir kişilik yer lütfen.

Bir köşeye sessizce kıvrılırım istersen
Nefesinin narıyla kavrulurum istersen
Sen emret diyar diyar savrulurum istersen
Ama kalmaya geldim.Bir kişilik yer lütfen.

Rica değil arz değil, yalvarış say sözümü
Ateş bacayı sardı ve sensin tek çözümü
Bu yüzden sabaha dek kapatmadan gözümü
Aşkla dolmaya geldim.Bir kişilik yer lütfen.



İsmimi Hatırlarsan

Muzaffer bir vedayla süslerken gidişini
Ardında unuttuğun eyvah diye an beni
Vazgeçtiğin her şeyi ve biad edişini
Toprağına gömdüğün dergâh diye an beni

Vuslatı bir düş gibi ardından sürükleyip
Külleri ateşe ver yangını körükleyip
Ve ne kadar suç varsa üzerime yükleyip
Vebali tövbe tutmaz günah diye an beni

En çıkmaz sokak bile gözlerine çıkarken
Okyanuslar denize,deniz göle akarken
Besteler düş yorgunu,güfte hicaz kokarken
Bir kemana sığınmış segâh diye an beni

Anahtarlar açmazsa kilitlenmiş sürgü`nü
Bil ki yok kabul ettim emrettiğin sürgünü
Bir de zindan saymışsam sensiz geçen her günü
Güneşi rehnedilmiş sabah diye an beni

Aşkların terk ettiği bir diyara girsem de
Ferhat`a murat olmuş bir dağı devirsem de
Son kurşunu gönlümün üstüne çevirsem de
Tetiği hasret kokan silah diye an beni.



Şerefim Kefilimdir!

Dudaklarımı adres bilmiş bir buse için
Ölemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir.
Senden geri aldığım gönlümü kimse için
Bölemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir...

Bülbül eyle gönlümü bakırdan bir kafes ver
Sessiz çığlıklarımın aksine bir nefes ver
Özlemek benim işim! Özlenecek adres ver,
Gelemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir...

Hiç çıkarma aklından çekip gittiğin anı
Takvimlerden sürgün et döneceğin zamanı
Eğer umudun buysa hafızamdan hülyanı
Silemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir...

İsminse tek muradım lâl olup kalsın dilim
Cemreden vurgun yemiş rüzgar olsun sevgilim
Sıradağlarsa eğer karşımda tek engelim,
Delemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir...

Üstelik yalnız sendin sabahın ilk sahibi
Yani aşk denen suçun yenilmiş tek galibi.
Bense sana hasreti adressiz bir suç gibi
Dilemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir...

Avuçlarını yuva bilmiş bir kuş düşüne
Güneşin aya küsüp sabaha dönüşüne
Vuslatın tam kapımın önünde ölüşüne
Gülemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir...

Dudaklarım ismini yitik bir düş sansa da
Baktığım her göz senin hasretinle yansa da
Sorduğun son sorunun cevabı hüsransa da
Bilemezsem hesap sor, şerefim kefilimdir...



And Olsun!

Sırrınla süslediğin perdeyi aralayıp
Gözlerine son defa bakmaya yemin ettim.
Aldığın her nefesi ömrüme küfür sayıp
Var olduğun her yeri yakmaya yemin ettim.

Kararmış gökyüzüme küskün bir ay doğarken
Gözyaşım yüreğime yağmur olup yağarken
Mecnun`un gözlerine çağlayanlar sığarken
Çöllere vaha olup akmaya yemin ettim.

Artık anmasın diye dilim aşkın adını
En uzak yıldızlara bağladım muradını.
Ve göğsüme sığınmış bir turna kanadını
Her sabah yoklamaktan bıkmaya yemin ettim.

Güneşi buza kesmiş sevda denen mevsimden
Düşlerimi maziye hapseden bir resimden
Hem dünden, hem bugünden; hem en son adresimden
Kırgın bir ``elveda``yla çıkmaya yemin ettim.

Sırtıma yükleyerek ``hoşçakal`` kelamını
Elimle imzalarken ayrılık ilamını,
Şarkımıza yükleyip isminin anlamını
Karanlık bir zindana tıkmaya yemin ettim.

Yorulmuş bedenime bir iş daha yükleyip
Küskün umutlarıma bin bir hüzün ekleyip
Hasretin yollarında gece gündüz bekleyip
Alnının ortasına sıkmaya yemin ettim.

Çünkü miras bırakıp gecenin siyahını
Yüreğime doğrulttun ayrılık silahını.
Bense öksüz koyduğun aşkın tek günahını
Vefasız yüreğine yıkmaya yemin ettim.

Yazdığım tüm şiirler yokluğuna hitapken
Noktalarım anlamsız virgüllerim bitapken
Aşk dediğim, önsözü yarım kalmış kitapken
Son sözüne ismimi sokmaya yemin ettim.



Beni Bana Sormuşsun

“ Muhatabı kendini bilir! ”

Be hey kendini bilmez beni bana sorduysan
Adım “insan-ı kâmil” soyadım “Haydar” benim.
Hep susuyorum diye bunca cümle kurduysan
Sustuğum bildiğimin yarısı kadar benim.

Ne sandığın kadar kör ne kara ne zifirim
Üç günlük bir konakta an kadar misafirim
Eğer sen ulemaysan ben en büyük kafirim
Rêcm eylesen ne çıkar ruhum payîdar benim.

İster Hallacı gibi benim de yüz derimi
İster Maraş’a taşı dinmeyen kederimi
Nasılsa Hızır Paşa (!) biliyor kaderimi
Taşlara gülümserken güle küsmüş dar benim.

Bu yüzden “Yavuz” adım, bu yüzden çokum sana
“On iki” olsa adın birinde yokum sana
Bu yüzden “dergâh” olsan, aç değil tokum sana
Çünkü “Hünkâr-ı Bektâş”, “efkâr-ı didar” benim.

Sense Yezid demişsin haddini zorlayarak
Öfkeni cehaletin narıyla korlayarak
Oysa sen Hüseyn`imi susuz uğurlayarak
Kerbelâ’da gülerken yitirdiğin ar benim.

Peki sen, sûr üflenip doğrulunca Îsrafil
Vereceğin hesabı düşünmez misin gafil?
Beni neden sorarsın, be hey ekber-î sefil
Bir yanım tövbe eder,bir yanım bozar benim.

Yani sen, yarattığın kinle baş başa kalıp
Hayrı şerrine ortak meçhul bir düşe dalıp
Sahra-yı Kerbelâ’da yavaş yavaş azalıp
Kaybolurken, düşlerim “ Cennet”i arar benim.

Bil ki Kalubela’dan beri dimdikken başım
“Mertlik” tek şiarımdır, “şerefim” tek yoldaşım.
Hâlâ kim olduğumu sorarsan arkadaşım
Bir Aslan`ın tuttuğu suskun Zülfikâr benim.



Sahi Sen Neredeydin

Sırılsıklam ıslanmış bir halde geldin ama
Gözlerimdeki yağmur dinerken neredeydin?
Adressiz bir düş gibi girdin ama rüyama
Aşkın sırça köşkünden inerken neredeydin?

Belli ki yorgun düştü kaybolmuş insanlığın
Belli ki bitti artık ömrüme düşmanlığın
Ama artık nafile,geç kaldı pişmanlığın
Gönlüm dört kollu tahta binerken neredeydin?

Düşleri hayır bilmez bir melanet uykusu
Erken bitmiş bir aşkın çare bilmez korkusu
Kırkbir kapı dolaşmış bir beddua kokusu
Yorulmuş bedenime sinerken neredeydin?

Üstelik yalnız ismin değildi unuttuğum
Bir de hasretin vardı düşlerle avuttuğum
Ve her göç edişinde bin bir dilek tuttuğum
Yıldızlar birer birer sönerken neredeydin?

Vuslat yerine hasret taşırken esen rüzgar
Hazanı adres bildi yüreğimdeki bahar
Oysa benim cevapsız kalmış bir tek sorum var
Sabahım karanlığa dönerken neredeydin?



İşte Tam Oradayım

Şahit istersen eğer ettiğin son yemine
Ardına hiç bakmadan çıktığın adresteyim.
Liman istersen eğer hicran yüklü gemine
Sevda kokan ömrümden bıktığın adresteyim.

Ateş köze dönerken öksüz kalmış külleri
Dikenler boy verirken boyun bükmüş gülleri
Rüyalar göç ederken ağlayan bülbülleri
Hasretin zindanına tıktığın adresteyim.

Gözlerin gece olup doğarken ay yerine
Kirpiklerin ok gibi batarken en derine
Nefesini can bilmiş ömrümün üzerine
Günahını aşk diye yıktığın adresteyim.

Çıkmazlardan usanmış geri dönüşlerimin
Sonu mutlu bitmeyi unutmuş düşlerimin
Hüznü kendine menkul mutsuz gülüşlerimin
Alnının ortasına sıktığın adresteyim



Ağlayan Ben Değilim

Bölünmüş uykuların sabah bilmez güzeli
Dilinde kalmış adım gizli gizli ağlıyor.
En yasak hislerimin eyvah bilmez güzeli
Attığım en son adım gizli gizli ağlıyor.

Mürekkebi tükenmiş şairlerin hecesi
Sarayında hapsolmuş bir sevdanın ecesi
Yıldızı güne aşık bir Ağustos gecesi
Ve yankısız feryadım gizli gizli ağlıyor.

Nihavend düşlerimin en hüzzam notasında
Kaybolmuş bir geminin ufuksuz rotasında
Umut dolu bir aşkın başlangıç noktasında
Yara almış kanadım gizli gizli ağlıyor.

Mührü kırık kapımın en mahrem anı için
Lanetlenmiş sevdamın masum isyanı için
Aşkı bir rüya bilmiş ömrün sol yanı için
Öksüz kalmış muradım gizli gizli ağlıyor.



Helâl Olsun

Vuslat-ı hakîkatken ve tek gerçekken ölüm
İsmine canan dedim,“Öl! ” dedin helâl olsun.
Gözlerinin renginde hayat bulmuşken gülüm
Gönlünü bin parçaya “Böl! ” dedin helâl olsun.

Garb’ı hasret bilmeyip battım Şimâl’den önce
Nadan’a üstad dedim cîsm-î kemâlden önce
Sense ömrün sunduğu son ihtimalden önce
Sevdanı sürdüğüm yer çöl dedin helâl olsun.

Ateş düştüğü yeri için için yakarken
Baykuşlar doğan güne düşman gibi bakarken
Gözlerimden gönlüme bir çağlayan akarken
Damlanın tek muradı göl dedin helâl olsun.

Yenik düşmüş bir çiydin yağmurlar durulunca
Tuttuğum tek sırdın sen günahım sorulunca
Oysa bir Anka gibi kanadın yorulunca
Rüya gördüğüm tek yer kül dedin helâl olsun.

Şimdi Şark Yıldızıyken var olduğum tek adres
Badı saba olmuşken verdiğim en son nefes
Ve mülteci bir çığlık gibi susmuşken herkes
Aşk ağladı hasrete gül dedin helâl olsun.



Sesimi Duyan Var mı / 2

Adresini ararken umutsuz bir bakışın
Gözyaşından el aldım.Sesimi duyan var mı?
Ayazı güne düşman buz soluklu bir kışın
Önünde naçar kaldım.Sesimi duyan var mı?

Hiç eyvallah etmeden,diz çökmeden zalime
Bir yankı arar oldum sahipsiz ahvalime.
Hükmüme kalem kırıp girse de vebalime
Suçum kadar yasaldım.Sesimi duyan var mı?

Ben ki suç bahçesinin geçilmez sıratıydım
Ben ki koç Köroğlu'nun yağız, doru doru atıydım
Ben ki gün suretimle bir kömür ırgatıydım
Topraktan ateş çaldım.Sesimi duyan var mı?

Bir yanım Çukurova,bir yanım Karadeniz
Bir yanımda bir filo,diğer yanımda Deniz.
Ama şimdi yurdumu satarken beyzadeniz
Sessizlikten bunaldım.Sesimi duyan var mı?

Çünkü dinlediklerim masal değil destandı
Dedem Yemen Çölünde şerefiyle yatandı
Namus bildiğim şeyse bir bayrak,bir vatandı
Üç kıtaydım azaldım.Sesimi duyan var mı?

Yeşermeye yüz tutmuş filizlerim solmuşken
Mc Donalds'lar,Pepsi'ler suç ortağı bulmuşken
İncirlik A.B.D.'nin eyaleti olmuşken
Hicap duydum ufaldım.Sesimi duyan var mı?

Çok uluslu dünyanın İngilizce'yken sesi
Faşizm'in yeni adı Liberal Demokrasi.
Birde yetmezmiş gibi sömürürken herkesi
Emek emek çoğaldım.Sesimi duyan var mı?

Velhasıl; bir katilin ezip yandaşlarını
Mazluma omuz verip silip gözyaşlarını
Hükümsüz kılmak için bezirgan başlarını
''Mazi''me haber saldım.Sesimi duyan var mı?



Sesimi Duyan Var mı / 1

Siz istemeseniz de bu sefer yeminliyim
Boş bir hücreniz varsa beni de koysanıza.
Masum değilim elbet,çünkü Filistinliyim
Yüreğimde bomba var üstümü soysanıza.

Çuval takın başıma sakın görmesin gözüm
Çuval tutturan eli kesmektir çünkü çözüm
Zorunuza gittiyse söylediğim son sözüm
Kurşuna dizip beni terörist saysanıza.

Üç dinin mirasını ağlatırken cesetler
Kendine kaydederken kameralar kasetler
Mezbahayken Felluce darmadağınken etler
Yüz ceset saydınız ya bana da kıysanıza.

Henüz dinmedi daha Afganistan'ın ahı
Hiroşima'da kaldı bebeklerin günahı
Şeytana tapanların zûl olmuşken silahı
Koyduğunuz kanuna önce siz uysanıza.

Çocukların içtiği simsiyah suyken Kudüs
Gözü açık dünyanın tek uykusuyken Kudüs
Tek taraflı bir suçun duyurusuyken Kudüs
Ey Avrupa, A.B.D; ölüme doysanıza.

Dün Vietnam’daydınız bugün Irak’tasınız
İnsanlığınız bitmiş en son duraktasınız
Soyunuz yok mu sizin hangi mihraktasınız?
‘’Katil’’ sıfatınızdan birkaç gün caysanıza.

Belki o zaman güneş, güneş gibi doğarken
Belki yağmur toprağa rahmet olup yağarken
Ve mutlak bir şafağa bin bir umut sığarken
İblis hicap duyardı.Sesimi duysanıza...!



Dest-i İzdivac Talebi

- Bu bir evlenme teklifidir -

Hercai bir çiçektim gül doluyken her taraf
Soldum işte sayende, artık evlenelim mi?
İster teklif kabul et ister zor bir itiraf
Doldum işte sayende, artık evlenelim mi?

Bir imzan yetiyormuş böyle buyurmuş kanun
Beyaz bir elbiseyle düş taşımakmış sonun.
Bense kurt kafesinde eğitilmiş bir maymun
Oldum işte sayende, artık evlenelim mi?

Bir de kısmetsiz demiş annemin rüyaları
Elinde mumla gezer olmuş evliyaları
Oysa gül bahçesinde masum papatyaları
Yoldum işte sayende, artık evlenelim mi?

Eski aşklarla kesip muhabbeti selamı
Günah kabul eyleyip konuştuğum kelamı
Baş tacı etmek için aradığım belamı
Buldum işte sayende, artık evlenelim mi?

Sevmekten hiç korkmadım zamansız gitseler de
Suyun buza döndüğü adreste bitseler de
Var ettiğim rüyaya beddua etseler de
Daldım işte sayende, artık evlenelim mi?

Bir evim var saray bil, zaten büyük hasarım
Çünkü elimde kalan bir şerefim bir arım
Bir de bazı gün meçhul, bazı geceler yarım
Kaldım işte sayende, artık evlenelim mi?

Evine hasret kalmış seyyahın dönüşünü
Çölü bir cennet kılan yağmurun gülüşünü
Yastığımda uyumuş bir perinin düşünü
Çaldım işte sayende, artık evlenelim mi?

Hem dünde, hem yarında; hem en mutlu anında
Aldığın nefes olup akmak için kanında
Kalbine takacağım yüzüğü en sonunda
Aldım işte sayende, artık evlenelim mi?


16.11.2005

(Sevgili eşim Feride Ece’ye evlenme teklifimi dile getirmek için yazılmıştır...)



Dertname

Gecikmiş bir mektup bu bu bozduğum son yemin
Gönül yari beklerken ömrüm kısalmış meğer.
Çünkü artık batmaya yüz tutmuş güvertemin
Tüm yükünü taşıyan aşk denen salmış meğer.

Sevdaların üstünde pusu kurarken kibir
Dün bahara gülenler yaprak dökerken bir bir
Gözyaşımın düştüğü her yer Sahra-yı Kebir
Ve cananın gül yüzü çölde kumsalmış meğer.

Oysa canan dediğim yok kabul edip dünü
Bayram kabul eyleyip çekip gittiği günü
Gıyabımda verdiği 'Katli vacip' hükmünü
Kanatsız turnaların sırtında salmış meğer.

İki kirpik arası gördüğüm anın bile
Ardında bıraktığı sonsuz hüsranın bile
Hatta suçun sultanı soysuz şeytanın bile
Günahı sevabımdan daha kutsalmış meğer.

Senfoniler yorgun bir kemana darılırken
Sevdaya vurgun ömür hasretle sarılırken
Kuşatılmış bir gönül aşktan kurtarılırken
Mecnun’un yaşadığı boş bir masalmış meğer.

Dostları birer birer zehirleyen yılanlar;
Kerbela çöllerini Hüseyn’e çöl kılanlar
Bir Temmuz sabahında güneşten sıkılanlar
Siz de duyun, gülleri yakmak yasalmış meğer.



Öfkelerim Cezbede

Nefesi hasret kokan gül benizli nazlı yar
Ne sen duydun sesimi ne de İstanbul duyar.

Kulağın duymadı ya yüreğinle duy bu kez
Sesimi yüreğinin üzerine koy bu kez…

Tetik düşürmek için beklerken aşk mavzeri
Yaşadığım her sevda ilk vedanın benzeri.

Çünkü dünya dediğin yalnız küçük bir mesken
Herkes kendine vurgun aşk basit bir hevesken.

Kimi çölde yaşarken Leyla’yken tek muradı,
Kimisi hiç sevmeden meczuba çıkar adı.

Kimi yalnızca sorar; “ne suç işledim aşka
Hazana gül ekerken yaza gülmekten başka.”

Bense sana sırrımı aşikâr eyliyorum
Gönlümü savunmasız bir şikâr eyliyorum.

Çünkü verdiğim her söz yanıp söndüğüm anmış
Bir aks-i seda gibi geri döndüğüm anmış.

Meğer önce kansere dönüp yayılırmış aşk
Sonra inkâr edilir, yalan sayılırmış aşk.

Meğer geç anlamışım, meğer erken çökmüşüm
Meğer boşu boşuna göz yaşımı dökmüşüm.

Oysa ne Kaf Dağı`nın ardındaki ovaydım
Ne Asur’dum ne Babil ne suskun Ninova’ydım.

Ne bir yalaz çalmıştım düzmece tanrılardan
Ne de medet ummuştum gördüğüm sanrılardan.

Ne okyanusa küsmüş asi bir buzdağıydım
Ne aşkı mutlak kılan cananın dudağıydım.

Nihavent bir sevdanın en hüzzam notasıyken
Yani yitik bir düşün kaybolmuş rotasıyken,

Aynada saklı sırra camdan daha üryandım
Sesi kendine küsmüş bastırılmış isyandım.

Oysa şimdi baktığın her gözde gözüm varken
Söylediğin her sözün ardında sözüm varken

Yalnızlığıyla yalnız kalmış bir yalnızım ben
Sabahı hiç görmeden kayan bir yıldızım ben.

Rüyaları hasretin şarabıyla beslenen
İsmiyle bir makberin mermerleri süslenen;

Sevdaya hüküm giymiş suçsuz bir suçluyum ben
Tövbe olsun artık yok aşka oruçluyum ben.

Çünkü sen bir hazanı başına taç eyledin
Kahpe bir terk edişi ömre ilaç eyledin.

Artık hakkımı helal ettim dersem yalandır
Sana tek bıraktığım aşktan arta kalandır…

Nefesi hasret kokan gül benizli nazlı yar
Ne sen duydun sesimi ne de İstanbul duyar.



İtiraf Ediyorum

Bir kabir duvarının altında kalmış canın
Toprağında yastıktım, itiraf ediyorum.
Aşkı azık eylemiş günah dolu şeytanın
Ekmeğine katıktım, itiraf ediyorum.

Rehnedilmiş aşkların hapsolduğu kafeste
Sam yelinin ortağı vuslat kokan nefeste
Hasreti zikreyleyen umursamaz bir seste
Aşkı zindana tıktım, itiraf ediyorum.

Kimisi karanlığı kendine yar ederken
Kimisi karanlıkta kendini var ederken
Kimisi karanlığa aşkı ihbar ederken
Karanlıklardan çıktım, itiraf ediyorum.

Ne düzeni düzensiz düzenin bekçisiydim
Ne devrimci bir aşkın suskun tüfekçisiydim
Ne şeytana kul olmuş suçun emekçisiydim
Yalnız aşka âşıktım, itiraf ediyorum.

Çünkü sevdaya hasret kalmış dudağım kadar
Silmekten yorulduğum ıslak yanağım kadar
Unutulmuş bir ada ve başparmağım kadar
Yalnızlığımdan bıktım, itiraf ediyorum.

Şimdi suçuma ortak kaç kırgın kalem varsa
Çekmekten usandığım ne kadar çilem varsa
Bende aşka birikmiş kaç korsan eylem varsa
Hepsine kurşun sıktım, itiraf ediyorum

Ve artık tüm sözlerim ışığın gölgesiyken
Yüreğin bir işgalden arınmış bölgesiyken
Sarf ettiğim her cümle bir ihbar belgesiyken
Ömrümde bir çağ yıktım, itiraf ediyorum.



Anımsamalar/3

Unutulan, güneşin nasıl doğduğundan çok
Karanlığın bağrına ne zaman battığıdır.
Unutulan, rahmetin nasıl yağdığından çok
Hangi suskun denizde sessizce yattığıdır.

Unutulan, riyanın girip aşk kisvesine
Recm hükmünü vererek maşuğun hevesine
Ardından miras kalan üç kuruş hissesine
Şeytanın talip olup hasrete sattığıdır.

Unutulan, vuslatın önünde eğilenin
Kim ne yazmışsa eğer bir kalemde silenin
Aydınlık bir sabahı hükm-ü mutlak bilenin
Hiç durmayan kalbinin kim için attığıdır.

Unutulan, bir anın can verdiği an değil
Aşığı bir gülüşle Mecnun eden can değil
Ne geçici bir heves ne de heyecan değil
Yalnızca özlemlerin aşkı yarattığıdır.

Unutulan, Leyla'nın karşı gelip kanuna
Hükmüne boyun büküp razı olup sonuna
Ama kendi gülistan içindeyken Mecnun'a
Sahra-yı Kebir'lerde vaha arattığıdır.



Anımsamalar/2

Unutsaydım gerçeğin çölle eş olduğunu
Mecnun'un mirasçısı sanılan olmaz mıydım?
Unutsaydım hasretin bir kalleş olduğunu
Düşleri hayra yorup yanılan olmaz mıydım?

Unutsaydım turnanın toprakla semahını
Kendime sıkmaz mıydım hasretin silahını
Ve ömre yaren bilip gecenin siyahını
İsmi muratsız diye anılan olmaz mıydım?

Unutsaydım,rüyalar hiç bitmedi diyerek
Sevdalar yüreğimi eskitmedi diyerek
Her gelen mekan kurdu ve gitmedi diyerek
Söylediği yalana kanılan olmaz mıydım?

Unutsaydım bir ömre bin yerinden kıyanı
Gönül çalıp yerine ahuzarı koyanı
Hasret istedi diye bedeninin sol yanı
Değersiz bir tepside sunulan olmaz mıydım?

Unutsaydım bu kadar güler miydi gül yüzün
Belki yağmur yağardı belki zamansız hüzün
Ve belki sırf bu yüzden hasmı olup gündüzün
Karanlık bir mezara konulan olmaz mıydım?



Anımsamalar/1

Unutmadım unutmam,ne Elif'tim ne Lâm'dım
Üstüne binbir anlam yıkılandım sadece.
Ne aşkı emreylemiş ne bitirmiş kelâmdım
En yanlış adreslere çıkılandım sadece.

Unutmadım yankısız feryad-ı figân iken
Sevdayı umut bilmiş muratsız bir can iken
İki nefes arası yaşanmış bir an iken
Alnına kör bir kurşun sıkılandım sadece.

Unutmadım kabustu rüya diye gördüğün
Lanetlenmiş bir andı sefa diye sürdüğün
Turnalar göç ederken, leş kargaları düğün
Boyun büküp çarmıha çakılandım sadece.

Unutmadım sararmış bir hazan gülüydün sen
Yüreğime gömülmüş mezarsız ölüydün sen
Su içtim tövbe bozdum,Kerbela çölüydün sen
Bense ömre sürgünü farz kılandım sadece.

Unutmadım koparken hem kolum hem kanadım
Hem için için sustum hem içime kanadım
Tövbe olsun ne haddim ne İbrahim’di adım
Güllerin ortasında yakılandım sadece.



Hükümsüzüm

Feragat Beyanımdır.....


Bir zamanlar mutlu bir düş sandığım yıllarım
Kuşattı dört yanımı,sarıldım hükümsüzüm.
Binbir umut yükleyip beklediğim yollarım
Çıkmazı adres bildi,darıldım hükümsüzüm.

Bülbülleri ağlatan güllerin kokusuyken
Muradı rüya bilmiş aşığın uykusuyken
Kızıl bir deniz gibi coşup çağlayan suyken
Eskimiş bir asayla yarıldım hükümsüzüm.

Bir ömür adayarak bir nefeslik anına
Gönüllü girmiştim ya sevdanın zindanına
Şimdi miras bırakıp derdimi sol yanına
Yarınsız anılara kırıldım hükümsüzüm.

Ne kadar suç kalmışsa tamamını işleyip
''Aranıyor'' hükmümü elimle afişleyip
Ne kızıp ne kahredip kader böyleymiş deyip
Hazana teslim oldum,duruldum hükümsüzüm.

Ellerimde solarken gülün en kırmızısı
Vuslatı fazla gördü alnımın kem yazısı
Ve ömrü acıtırken yüreğin can sızısı
Yalnızlığın tahtına kuruldum hükümsüzüm.

Bazen bir muzafferdim bazen çölde nilüfer
Bazen haksız zaferdim bazen kör bir gözde fer
Her şeyi yok sayarak boyun büktüm bu sefer
Hasretin kurşunuyla vuruldum hükümsüzüm.

Vefayı ziyan bilmiş riya dolu seslerde
Sevdayı zikretmeyi unutmuş nefeslerde
İsmini duymadığım karanlık adreslerde
Firari bir düş gibi soruldum hükümsüzüm.

En parlak yıldızları toplayarak geceden
Koşar adım giderdim sevdalara önceden
Nicedir saçlarıma kar yağarken inceden
Yaşadığım ömürden yoruldum hükümsüzüm.



Hatırla

Ey tövbeye tenezzül etmeyen büyük kâfir
Ey gönül sarayımdan kovulmuş tek misafir.

Ey sabahın düşmanı, gecenin en zifiri
Ey ömrün yıkandıkça simsiyah olan kiri.

Sana son mektubum bu ister oku ister yak
İster gönlüne dert bil ister mazide bırak..

Hatırla, ne çok şeydin kırılmış yüreğimde
Sevdaya tövbe etmiş, darılmış yüreğimde.

Hatırla, ne çok sevdim gözlerinin rengini
Teninin kokusunu, sesinin ahengini.

Hasrete isyan etmiş sevdalı sesimdin sen
Aşımdın, ekmeğimdin, en son nefesimdin sen.

Sen en olmaz duama “âmin” dediğim andın
Sen göğüs kafesimde taşıdığım tek candın.

Karanlıkta göz kırpan küçük bir yıldızdın sen
Bir gülüşle gönlümü çalmış bir hırsızdın sen.

Buz tutmuş düşlerimin kor olmuş ateşiydin
Sen soğuk bir sabahın sımsıcak güneşiydin.

Mutlu düşler getirmiş bir kuş kanadıydın sen
Her anı hasret kokan ömrün inadıydın sen.

Sen gönlümün gözünü kör eylemiş güzeldin
Sen yitik bir ormanda rastladığım gazeldin.

Kararmış bir kandile yüklenmiş anlamdın sen
Sırrı kendine mazhar kırılmış aynamdın sen.

Yorulmuş bir bedenin gördüğü son rüyaydın
Sislerin arkasından doğmuş bir dolunaydın.

Hatırla, gittin sonra sol yanımı alarak
Göğsümü öksüz koyup cananımı çalarak.

Gittin, mutlu bir günün sabahsız gecesiyken
Gönlümü saray bilmiş sevdanın ecesiyken.

Sevabı günah diye yazan oldun gönlüme
Güllerimi kurutup hazan oldun gönlüme.

Bin yerinden kırarak bükülmez bileğimi
Mahşere erteledin düşümü, dileğimi.

Hatırla, and içmiştim caymadım, tuttum bu kez
Kokunu, gözlerini; seni unuttum bu kez.

Artık başka gözlerde başka düş görür oldum
Artık başka bir yürek peşinde yürür oldum.

Sevda önüne geçti gözün çağlamasının
Mızrabı tele küstü hasret bağlamasının.

Su yandı, ateş söndü; yemyeşil artık çöller
Aşk bitti mazi oldu dikensiz kaldı güller.

Korkuların korktuğu karanlık düşsün artık
Gözyaşıyla süslenmiş mahzun gülüşsün artık.

Müebbet bir sevdayı kurşuna dizensin sen
Boy vermiş filizleri hesapsız ezensin sen.

Sen artık yüreğimin nefretle atışısın
Sen erken doğmuş günün zamansız batışısın.

Sen ömrün iflah olmaz en devasız derdisin
Sen koca kâinatın en büyük namerdisin!

Sana son mektubum bu ister oku ister yak
İster gönlüne dert bil ister mazide bırak…


youtube: www.youtube.com/watch? v=LbmCXSt6HGs



Geçer Oldum

Sessiz bir ırmak gibi akıp avuçlarından
Leyla'mın hasret kokan yaşından geçer oldum.
Geceyi kıskandıran simsiyah saçlarından
Hilâle ortak olmuş kaşından geçer oldum.

Muradı olsun diye yıldız olup kayarak
Bedelini can bilip hayatımdan cayarak
Var olduğu her yeri memleketim sayarak
Sılanın toprağından,taşından geçer oldum.

Çünkü yalnız vefaymış yüreğin tek ziyanı
Maşuk değilmiş meğer aşığın son beyanı
Bu yüzden sahiplenip vuslat denen isyanı
Şirin'in sevdasından,başından geçer oldum.

Bülbül yuva kurarken hasretin kafesinde
Kuzgunlar dize geldi serçenin nefesinde.
Bense canı doyurup cananın can sesinde
Hızır'ın lokmasından,aşından geçer oldum.

Hasretin kurşunuyla doldurup silahımı
Alnının ortasından vurdum tüm eyvahımı.
Tanrım sen yarattın ya bağışla günahımı
Baharı çok geç bulup kışından geçer oldum.



Bekler Oldum

- Sen hiç bilmesen bile… -


Öyle çok kırıldım ki habersiz gidişine
Döktüğün gözyaşını kan diye bekler oldum.
Umudunu takarak yıldızların peşine
Gördüğün düşü gerçek san diye bekler oldum.

Tam karşına asarak siyah beyaz resmimi
Düşmanın bil istedim gülümseyen cismimi.
Ve bir Ocak gecesi vazgeçtiğin ismimi
En son nefesin bilip an diye bekler oldum.

Dumanında hapsolmuş alev almaz közdün ya
Senden başka herkese kör eylenmiş gözdün ya
Belki dönersin diye hep tuttuğum sözdün ya
Sözüme başka yari can diye bekler oldum.

Karanfiller boynunu bükerken kucağında
Baykuşlar yuva kursun evinde ocağında
Ben buz tutup üşürken Ağustos sıcağında
Sen Zemheri’de kavrul, yan diye bekler oldum.

Omzunda taşıyorken yaşadığın günahı
Bin kere tövbe etsen geri almam bir ahı
Pişman olup karşımda diz çöktüğün sabahı
Kararttığın geceme tan diye bekler oldum.



Duyan Olmadı

Ömrümün ağır yükü yorulmuş sol yanımı
Mülteci bir düş gibi attım duyan olmadı.
Sahibinden kelepir ikinci el canımı
Üstüne para verip sattım duyan olmadı.

Vefanın mürekkebi tükenmiş kalemiyle
Ömrün hiç yaşanmamış en bahtiyar demiyle
Dümeni düzen tutmaz yelkensiz bir gemiyle
Ufuksuz bir denizde battım duyan olmadı.

Ağlayan bülbüllerin derdini paylaşarak
Yatağını kaybetmiş ırmak gibi taşarak
Gördüğüm vahalardan susuz uzaklaşarak
Leyla‘nın özlemini tattım duyan olmadı.

Sevda denilen yükü taşırken birileri
Hallacı Mansur gibi yüzüldü derileri
Bense aç çakalların ardına sürüleri
Ahde vefadır diye kattım duyan olmadı.

Rüyalar kaybolurken karanlık bir dehlizde
Kervanlar yol alırken limansız bir denizde
Vuslata ermek için, rastladığım her izde
Sabahsız uykulara yattım duyan olmadı.



Sen Gülümsediğinde

Yanağında gül gibi açan gamzeler için
Kaç Leyla unutuldu sen gülümsediğinde.
Zemheri`ye gülleri saçan gamzeler için
Kaç aşık avutuldu sen gülümsediğinde.

Denizler hicap duydu sesindeki nehirden
Aşıklar göç eyledi hasret denen şehirden
Uçsuz bucaksız Sahra vahaya kesti birden
Mecnun çölden kurtuldu sen gülümsediğinde.

İlk defa kıskanmadı karanlıklar gündüzü
Yıldızlarla süslendi yağmurlu bir gökyüzü
Nemrut`u kızdırırken Ferhat`ın çelik gürzü
Sıradağlar yontuldu sen gülümsediğinde.

Susamış bir askerin susuz matarasında
Vurulmuş bir ceylanın kanayan yarasında
Gözlerini anlatan kitaplar arasında
Çiçekler kurutuldu sen gülümsediğinde.

Sonra belki düş gördüm belki kötü bir rüya
Git dedin sürgün oldum tersine döndü dünya
Hadi ben sürülmüştüm çekip gidiyordum ya
Güneş neden tutuldu sen gülümsediğinde...



Uzak

Düşlerim kadar gerçek
Aşklarım kadar yalan,
Gözlerime sığınmış
Gölgeler kadar meçhul
Bir düştü gördüklerim.
Ellerim kadar soğuk
Yüreğim kadar küskün,
Adresini yitirmiş
Sabahsız bir rüyadan
Dönüştü gördüklerim.
Yorumlamam yasaktı....

Uzaktı.
Bir Şimal Yıldızıyla, bir Şark fukarasının
Kaf Dağı`nın ardında
Gizlediği aşk kadar
Sürgündü tüm sevdalar.
Kapıları kilitli
Rüya bahçelerinin
Arka camında Kudüs
Kapısında Pegasus
Sessizce ağlıyordu.

___Yıldızlar sırılsıklam
_____Sabah çok uzaktaydı.

Uzaktı.
Mavera-ün Nehir`in en kurak noktasında
Çırılçıplak bir çocuk
Sıcaktan donuyordu!
Aldığı son nefesin
Yarısı Filistin`ken
Yarısı ömür kadar
Doluydu sımsıcaktı.
Kararmıştı ilkbahar,yapraklar sararmıştı
Belki kızmıştı Merih;
Belki Nuh ölmeliydi.
Ama can dedikleri,
Kör bir kuyuydu, gördüm
Yusuf direniyordu.

___Abdallar diz çökmüştü
_____Dergah çok uzaktaydı.

Uzaktı.
Ölümdü tek çeyizi Bağdat`lı bir gelinin
Umudu ertelenmiş
Aşkı örselenmişti.
Yarınsız bir sevdayla
Ve kırgın bakışıyla
Bekliyordu düşünü.
Sorsam ağlayacaktı,
Hangi Firavun hangi hakla gelip girmişti
Masmavi gökyüzünün
Altındaki cennete.
Sorsam belki kızacak
Sormasam anlayacak
Konuşsam susacaktı.

___Mermiler can alırken
_____Silah çok uzaktaydı.

Uzaktı.
Ortaçağ`da kalmıştı Endülüs sorguları
Ya da öyle sanmıştık.
Belli ki giyotinler
Yeniden kuşanılmış,
Belli ki bir kez daha
Düş görüp yanılmıştık.
Güzel gözlü bir kızın
Resmiyle kandırılmış,
Afgan topraklarında
Bir kez daha yanmıştık.
O kız ki bir konuşsa
Neler anlatacaktı.
Sus demişti ya bir ses
Mecburdu, susacaktı.
Satılmış bir dünyanın kiralık efendisi
Güneşin bileğine
Prangalar vururken,
Eteğine kul gibi
Yapışmış kölesine,
'Yak' dedi 'Roma bitmez,
Neron sensin bu sefer.'
Ama gün doğumunda,
Cehennemin narıyla
Tanışırken bir şehir,
Anladı ki 'Son Neron'
Umut,sonsuz ufukta
Sallanan salıncaktı.
Giderken boşalsa da
Gelirken dolacaktı.

___Maviydi bu kez ölen
_____Siyah çok uzaktaydı.

Uzaktı.
Nijer`de bir annenin gözleri sırılsıklam
Yüreğinde bin isyan
Çaresiz bakıyordu.
Kurumuş göğüsleri
Bir bozkır kadar çorak
Bir çöl kadar kuraktı.
Simsiyah bir inciydi bebeğinin gözleri
Işıl ışıl değildi
Yalnız yaş döküyordu.
Ninniler hükümsüzdü
Açtı, süt bekliyordu.
Doymadığı hayattan
Sessiz bir çığlık gibi
Apansız göç ederken

___Kervanlar umarsızdı
_____Seyyah çok uzaktaydı.

Uzaktı.
Bin yıldır görmemişti kainat böylesini.
Bosna`lı bir ihtiyar
Elinde bir resimle,
Yüreğine mıh gibi
Çakılmış bir isimle,
Kızını arıyordu.
Belki de aradığı
Yalnız kızı değildi.
Kaybolmuş vicdanlarda
İnsanı arıyordu.
Bulursa sarılacak
Bağrına basacaktı.
Köhnemiş söylemlerin sonsuz ütopyaların
Kuşatması altında
Kalmıştı tüm insanlık.
Oysa bir görseydi ki,
Görmeyen gözlere fer
Duymayan kulağa ses
Belki de tek istisna
Sığınacak tek adres
Esma-ül Hüsna idi
Bin kere tövbe edip
Bin kere arınacak
Varlığından utanıp
Bin kere yanacaktı.

___Yazık ki insanlık kör
_____Felah çok uzaktaydı.

Düşlerim kadar yalan
Aşklarım kadar meçhul
Gözlerime sığınmış
Gölgeler kadar gerçek
Bir düştü gördüklerim.

Yorumlamam yasaktı...



Sonunda

- Güneş de batar çünkü -

Ölümün en ansızı nasıl bulursa canı
Sen de semadan öyle ineceksin sonunda.
Sevdayı bahar bilip yok saysan da hazanı
Hasret salıncağına bineceksin sonunda.

Hangi yaza vurulsan yağmurlarla dolacak
Hangi gülü koklasan ellerinde solacak
Hangi gönlü can bilsen sonu hüsran olacak
Hırçın bir rüzgâr gibi dineceksin sonunda.

En izbe kuytularda için için ağlayıp
Karanlık sokakları özlemimle dağlayıp
Bir vahaya kul olmuş gözlerimden çağlayıp
Sahranın kumlarına sineceksin sonunda.

Hiç kimse duymayacak gecikmiş feryadını
Hiç kimse anmayacak unutulmuş adını
Çünkü aşk defnederken kaybolmuş muradını
Eskimiş bir adrese döneceksin sonunda.

Vakitsiz düşlerinle çok uzaklara dalıp
Sılanın göklerine kırgın turnalar salıp
Dumansız bir yangının tam ortasında kalıp
Kararmış bir köz gibi söneceksin sonunda.



Sevdan

Kolları arkasından bağlı bir gömlek gibi
Yapıştı üzerime gitmiyor kaldı sevdan.
Oysa hiç yıldız yokken tutulmuş dilek gibi
Sonu yoktu hayaldi,düştü; masaldı sevdan.

Ellerin çeyizime işlenmiş nakışımdı
Gözlerin bir denize hasretle bakışımdı
Saçların gemileri hesapsız yakışımdı
Hiç umut bırakmadı ne varsa aldı sevdan.

Ne gecikmiş itiraf ne adressiz sitemken
Ne erken sönmüş ateş ne sessiz bir matemken
Yalnızca ilkbahara yenilmiş bir meltemken
Kuşattı dört yanımı ömrümü çaldı sevdan.

Dermansız bıraktığın titreyen dizlerime
İsmini dua gibi zikreden sözlerime
Sabahı düşman bilmiş uykusuz gözlerime
İklimsiz yağmurları zamansız saldı sevdan.



Sanrı / 1

Ne kadar ayna varsa kır bu gece ne olur
Aynada kaç sır varsa vur bu gece ne olur.

Bilsen nasıl yorgunum bilsen nasıl dolmuşum
Bilsen nasıl perişan nasıl meczub olmuşum.

En şizofren düşlerin en zamansız anında
Yani en sıcak közün en dumansız anında,

Bir ebabil sürüsü kaplarken üzerimi
Ve mavzer kurşunları delerken her yerimi;

Yıldızlar şahit olur her gece ölüşüme
Sanrılar nöbetleşe üşüşürken düşüme.

Bilsen ben nasıl yandım bilsen ben neler gördüm
Bilsen ocağı viran ben ne haneler gördüm.

Bazen Ağrı Dağında kervanlar dolusu kar
Bazen yuvası sırrı mutlak bir şikar gördüm.

Bazen okyanusları yutan koca girdabı
Bazen aşkı arayan telde mızrabı gördüm.

Bazen bir pervanenin ateşe uçuşunu
Bazen kanadı kırık Anka kuşunu gördüm.

Bazen külün ateşten önce karardığını
Bazen gülün baharda sarardığını gördüm.

Bazen gökkuşağının renginin solduğunu
Bazen aşkın dünyada kaybolduğunu gördüm.

Bazen Hızır Paşa'yı affetmiş Pir Sultan'ı
Bazen Bedrettin gibi cansız yatanı gördüm.

Bazen asmalarından şarap süzen Babil'i
Bazen kardeş kanını içen Kabil'i gördüm.

Bazen Orhan Gazi'yi koruyan bir muhafız
Bazen aşkı zikreden dertli bir hafız gördüm.

Bazen artık saçları dökülmüş Medusa'yı
Bazen Kızıl Deniz'i bölmüş Musa'yı gördüm.

Bazen fakir bir şehrin umutsuz valisini
Bazen düş dünyasının ahalisini gördüm.

Bazen Spartaküs'ün sadık süvarisini
Bazen bir diktatörün tek varisini gördüm.

Bazen Katherina'nın umarsız kocasını
Bazen Aksak Timur'un baş hocasını gördüm.

Bazen demirci Kawa bazen zalim Dehak'ı
Bazen yetmiş kışını bazen Nurhak'ı gördüm.

Bazen Kureyş Kavmi'ni kutuplarda üşürken
Bazen akbabaları leş bölüşürken gördüm.

Bazen ırgat ninemi bir tarlayı sürerken
Bazen koca Fatih'i şehre girerken gördüm.

Bazen Kore'de kalıp geri dönmediğimi
Bazen Yemen'de yanıp sönmediğimi gördüm.

Bazen yorulduğumu bazen darıldığımı
Bazen eski bir düşe sarıldığımı gördüm.

Bazen aslında ömrü hiç hak etmediğimi
Bazen mutlu bir yolda gitmediğimi gördüm.

Kirlenmiş umutları sönmüş canları gördüm
Yalnız düşten ibaret heyecanları gördüm.

Bilsen ben ne çok öldüm bilsen ben neler gördüm
Gönül tahtı tarumar boş viraneler gördüm.

Ve bilsen neler gördüm bilsen nasıl da yandım
Bir bilsen neler gördüm bilsen nasıl dayandım.

Ne kadar ayna varsa kır bu gece ne olur
Sana ne anlattıysam sır bu gece ne olur.....



Ece'msin

Hangi sözle başlanır Ece’yi anlatmaya
Yıldızı hiç sönmemiş geceyi anlatmaya?

Ne yazsam eksik kalır sözcük neyi anlatsın
Sen ilkbahar soluklum sen özlenen muratsın.

Hangi şiirin sözü sende saklı değil ki
Hangi hasret başka bir tende saklı değil ki?

Sen ki şaire kalem şiire can verensin
Sen kaktüs bahçesinden gönlüme gül derensin.

Sen ki gerçek hayattan koparılmış sol yanım
Sen diyeti ödenmez paha biçilmez canım.

Sen ki mistik düşlerin en yaramaz cadısı
Sen koskoca bir şehrin kanun bilmez kadısı.

Sen ki sabahsız bir düş karanlığa dolansın
Sen Taç Mahal’de bir gül yaklaştıkça solansın.

Sen ki bilinmezimi birer birer keşfeden
Sen gönül sarayımı içten içe fetheden.

Sen ki onmaz bir derdin deva bilmez acısı
Sen virane bir ömrün en yeni kiracısı.

Sen ki soğukta donan elimi ısıtansın
Sen kararmış ömrüme vakitsiz doğan tansın.

Sen ki kırgın bir cana gülümse diyen melek
Sen kayan yıldızlardan tuttuğum en son dilek.

Sen ki kırılgan çiçek koklarken sakındığım
Sen yakınken özlemim uzakken yakındığım.

Sen ki lirik bir aşkın yaşanmamış bir demi
Sen haksız bir savaşta yakılmış en son gemi.

Sen ki soluksuz kalmış cana candan ötesi
Sen tükenmiş bir ömrün tazelenmiş nefesi.

Sen ki dün bildiğimi bugün unutturansın
Sen hasreti alnının ortasından vuransın.

Sen ki çölde bir vaha yeşermiş bir tomurcuk
Sen kirlenmiş dünyada tertemiz kalmış çocuk.

Sen ki unutulmuş söz verilmiş en son vaat
Sen yürek yangınının hatırlandığı saat.

Sen ki ferman tanımaz baş kaldırmış bir vezir
Sen tutulmuş kamerin yarattığı med cezir.

Sen ki bölünmüş uyku sen yorumsuz rüyasın
Sen karanlık geceyi aydınlatan ziyasın.

Sen ki dün güldüğüme bugün sert bakışımsın
Sen suskun bir nehirden denize akışımsın.

Sen cevapsız bilmecem sen sabahsız gecemsin
Sen hasret kokan hecem sen sultanım, ECE’msin.



Aşk

Bir masal
___Bir destan
_____Ve bir yürek tutkusu.
_______Yeni açmış tomurcuğun
_________Taze bahar kokusu
___________Bir baykuşun
_____________Gece vakti
_______________Erken çöken uykusudur aşk.

Ve yağmur
___Ve toprak
_____Ve bir damla su.
_______Çöle düşen her damlanın
_________Topraktaki coşkusu
___________Kardelenin ilkbaharda
_____________Donma korkusudur aşk..

Aşk,

Yağmurun nehir
_____yoksulun şehir
_________şairin şiir
_____________dediği andır.
Yapraktan yele
_____topraktan sele
_________mızraptan tele
_____________miras kalandır.
Habil`in cana
_____canın canana
_________ömrün bir ana
_____________sarılmasıdır.
Türkünün saza
_____hazanın yaza
_________kışın ayaza
_____________darılmasıdır.
Verilmiş sözün
_____sönmemiş közün
_________kör olmuş gözün
_____________çağlayışıdır.
Bülbülün güle
_____Anka`nın küle
_________Mecnun`un çöle
_____________ağlayışıdır.
Yüreğin dergâh
_____gecenin sabah
_________hasretin günah
_____________sanılmasıdır.
Ömrün sitemle
_____dünün matemle
_________yarin özlemle
_____________anılmasıdır.

Ve özlem
___Ve hasret
_____Ve kalp acısı...
_______Yitik bir kasabanın
_________Yapayalnız hancısı,
___________Doğduğu toprakların
_____________Dil bilmez yabancısı;
_______________Gördüğün rüyaların
_________________En yalancısıdır aşk.

Aşk,

Bitmiş bir serenatın
___Yorulmuş kemancısı
_____Ve devrik bir sultanın
_______İntihar sancısıdır.



Bitmez

Ahûzar etme gönül, hem yarın biter hem dün
Hem ansız gülüş biter, hem de zamansız hüzün.

Yar gider sevda biter, mızrap susar tel biter
Yaz gelir bahar biter, yağmur durur sel biter.

Gün doğar gece biter, bazen canan değişir
Yangın bazen kül olur, bazen yanan değişir.

Kaç sevda barınır ki ömür dediğin demde
Kaç kırgın gönül gezer dünya denen âlemde?

Hesapsız gider bazen ömrünün tek sebebi
Tövbeye tövbe eder yüreğindeki nebi.


Ahûzar etme gönül, hem murat biter hem düş
Hem ansız yanış biter, hem de dumansız sönüş.

An biter zaman göçer, takvimde yaprak biter
Ömrüne bin tomurcuk ektiğin toprak biter.

Dert bıraksa da giden ömre bir miras gibi
Rüzgâr eser od söner, biter ihtiras gibi.

Hasretin pınarını zemzem sansan da bazen
Her aşkı mutlak bilip elzem sansan da bazen

Ömür çağlayanının sonunda bir nehir var
Defter-i Kebir olsan altında bir mühür var.


Ahûzar etme gönül, hem hasret biter hem ah
Can biter canan gider, hem aşk biter hem eyvah.

Her an ensende iken Azrail'in nefesi
Seni de üşütecek ecelin soğuk sesi.

Tükürsen de yüzüne nefsinin cellâdının
Bin Hazret eklesen de en başına adının

Dolunay en sonunda sönüp hilal olacak
Mahşerde suçlu ruhun bedenini bulacak.

Ne lanet oku o gün ne bir Amentü Billâh
Çünkü hem günahkârsın, hem tetiksiz bir silah.


Ahûzar etme gönül, bir tek cefadır bitmez
Yangın söner kül kalır, ömre vefadır gitmez...



Ayaz

- Giriş -

Soğuk bir koridorun orta yerinde,
Gölgesinden korkacak kadar aciz
Ve ismiyle övünecek kadar vakur
Çakmağı çakar almaz;
Sigarası tabakasında
Ve ömrü
Bir kağıda sığacak kadar boş
Ve ömrü
Bir sohbeti dolduracak kadar dolu
Üçüncü sınıf bir şahsın
Hazin hikayesidir….


- Kapı -

Ayaz.
Buz tutmuş yıldızlar
Buz tutmuş gece.
Nefes donmuş,nefes darda
Gökyüzü üşüyor bir zemheri ihtilalinde.
Ama gün yakın
Sabaha az var.
Hava yağdı yağacak,
Heybedeyse bir umut
Ha doğdu ha doğacak.
Sabret
Sabaha az var.

Ayaz.
Ne çakal ne kurt var
Yalnızca rüzgar.
Kulak seste göz yolda
Bin umut üşüşüyor bir Aralık yeline.
Ama gün yakın
Sabaha az var.

Ayaz.
Kapının önü soğuk, kapının ardı duvar.
Ama her şeye rağmen
Umudu ilmik ilmik
İşleyip yüreklere
Hoş geldin nazlı bebek
Sabret
Sabaha az var.


- Oda -

Umut.
Bir Cemaziyülevvel
Bir bayram arifesi.
Çıkınında taze zeytin dalıyla
Bir yağmur muştusudur yüreğinin atışı.
Ama yaz yakın
Bahara az var.
Can bekler murat bekler,
Yağmur değil gün besler
Kirpiğinin eşiği
Sabret.
Bahara az var.

Umut.
Yasak bir meyve tadı
Habil'in ilk nefesi.
Omzundaki ağır ömür yüküyle
İlk adımda düşmenin verdiği büyük acı.
Ama yaz yakın
Bahara az var.
“Yok” deme, olur elbet
Sen de sallarsın bir gün
Sallandığın beşiği
Sabret
Bahara az var.


- Pencere -

Rüya.
Taze bahar dalının
Tomurcuğa kesmesi.
Bir aks-i seda gibi,
Senden doğanın sana bu kadar benzemesi.
Ama yol yakın
Hazana az var.
Bir bahar yağmuruyla
Yıkanırken yüreğin
Uçurtmalar gezerken
Gönlünün semasında
Sabret
Hazana az var.

Rüya.
Rüzgarın saçlarını
Okşayarak esmesi.
Yalnızca bir nefesken
Ömür diye bildiğin
Yaşadığın an, dünle yarının bileşkesi.
Ama yol yakın
Hazana az var.
Ve yelkovan akrebi
Hasretle kovalarken
Duyumsarsan güneşin
Hiç batmayacağını
Sabret
Hazana az var.

- Koridor -

Hüsran.
Soğuk yüzü hicranın,
Baykuşların gülüşü.
Çorak bir toprak gibi
Güllerin birer birer gönlünden hicredişi.
Ama kış yakın
Hasada az var.
Son verirken rüyana
Artık senden doğanın
Sana benzemeyişi
Sabret
Hasada az var.

Hüsran.
Sert esişi rüzgarın,
Dostların dökülüşü.
Kuru bir yaprak gibi
Günlerin birer birer ömründen göç edişi.
Ama kış yakın
Hasada az var.
Bir çoban kavalının
Lirik senfonisinde
Bir nefes arıyorsan
Sabret
Hasada az var.


- Kapı -

Ayaz.
Buz tutmuş gökyüzü
Buz tutmuş güneş.
Nefes kesik, nefes zorda.
Yıldızlar göz kırpıyor hüsranın davetine
Ama son yakın
Eyvaha az var.
Hava yağdı yağacak
Heybende bin pişmanlık
Ağladı ağlayacak
Sabret
Eyvaha az var.

Ayaz.
Ne bir dost ne yurt var
Yalnızca efkâr.
Kulak seste göz yolda
Duyduğun ayak sesi Azrail değil hâlâ.
Ama son yakın
Eyvaha az var.

Ama her şeye rağmen
Günahı ilmik ilmik
İşledin yüreğine.
Asıl şimdidir hayat.
Sabret
Eyvaha az var..



Geç Kalmadın mı

'- İkinci el aşkından ne kaldıysa al geri
Çünkü senin ardından 'aşk' taşındı içeri. -'


Tam unuttum demişken ne zaman gittiğini
Unutmuşken hasretin aşkı erittiğini

'Keşke'ler biriktirip ömrün sığınağında
'Eyvah'larla ağlarken hasret sağanağında

Riyakâr anıları kabus sanmadım sayıp
İsmini bedduayla ahla anmadım sayıp

'Vakitsiz bir düş gibi çıkıp geldim' diyorsun
'Sensiz ne yaşadıysam yıkıp geldim' diyorsun.

Ölmüş aşkına mezar kazdım geç kalmadın mı?
Ardından bin bir sitem yazdım geç kalmadın mı?

Kimdi hesapsız giden ömre bin ah sığdıran
Bir Temmuz ortasında çöllere kar yağdıran?

İhtiyati tedbir kim, sûkut-û lîsan kimdi
Günahsız bir yüreği yargısız asan kimdi?

Şimdi karşıma geçmiş sahte gülüşlerinle
Simsiyah kabuslara yar olmuş düşlerinle

'Hasretine kör kurşun sıkıp geldim' diyorsun
'Sensizlik çok ağırdı bıkıp geldim' diyorsun.

Beklemekten yoruldum bezdim geç kalmadın mı?
Senden sonra kaç gönül gezdim geç kalmadın mı?

Hüzzamı adres bilmiş dertli bir mızrap gibi
Aşka tövbeler ettim ömre ızdırap gibi

'Yan! ' dediğin gönlüme 'Sön! ' dedim söndü çoktan
Toz pembe bulutlarım yağmura döndü çoktan

Sense hâlâ eski bir şarkıyı söyler gibi
Yorulmuş bir gönüle icâzet eyler gibi

'Gözlerinden gönlüne akıp geldim' diyorsun
'Mazide ne var ne yok yakıp geldim' diyorsun.

Ömrüne intizarlar dizdim geç kalmadın mı?
İsmini bir kalemde çizdim geç kalmadın mı? ...



İntizar

- O kendini biliyor.-


I.)

Vahası çorak toprak, suyu serapken ömrün
Viranesi yıkılmış yurdu harapken ömrün;

Ne varsa senden kalan yaktım yele savurdum
Ve gönülde ne varsa hasretinle kavurdum.

Kül kaldı senden geri Zümrüd-ü Anka bildim
Her doğuşumda tekrar aynı küle yenildim.

O kül ki bir mürekkep hüznümü yazar oldu
Sol yanımda ne varsa şimdi intizar oldu...


II.)

Ne verdiysen geri al senden hiç iz kalmasın
Erken batsın güneşin ömrün murat almasın.

Zamansız gelsin hazan kar yağsın saçlarına
Hasret bir günah gibi konsun avuçlarına.

Kan olsun gözlerinden akan her bir damla yaş
Biçare eri ve bit mum gibi yavaş yavaş.

Baykuşlar talan eder olsun gönül bağını
Zemheri yuva bilsin buz tutmuş ocağını.

Erken yorulsun ömrün tutmaz olsun dizlerin
Nehirlerin lâl olsun kurusun denizlerin.

Girdiğin gönüllerde yalnız konuk olasın
Hem hicrana doyasın hem hüsranla dolasın.

Riyakâr umutlara bel bağlasın muradın
``Alçak`` diye anılsın viranelerde adın.

Kan tükürsün ciğerin en az benim kadar yan
Baharsız açan gül ol her güneşi bahar san.

Derdi kendine zarar bir keman gibi ağla
Boşa yaşanmış bitmiş bir zaman gibi ağla.

Çatılmış bir kaş gibi sorsunlar günahını
Kimseler dinlemesin geç kalmış eyvahını.

Her gece bin kâbusla bölünsün uykuların
Sabahlar hiç olmasın gitmesin korkuların.

Ağzından hiç gitmesin hasretin buruk tadı
Ömrüne yoldaş olsun keşkenin kırık tadı.

Sen de benim gibi yan ben sönmedikçe sönme
Gidişin baki olsun ve sakın geri dönme.

Ve devrik bir cümlenin öznesi olduğun gün
Dikenin bende saklı al ve git solduğun gün!

III.)

Nasıl yazılmalıysa öyle yazıldı işte
Bütün gidişler gibi namertti bu gidiş de…



Git Artık

- Bir ondörtlü namlusu dayar gibi alnıma...-



Git artık efkârımı kirpiğimde bırakıp
Gözlerimden boşalıp avuçlarıma akıp.

Bakma sakın ardına git gidebildiğince
Hakkın kalmasın helal et edebileceğince.

İstersen “hiç yoktun’’ de, “hiç tanımadım’’ seni
”Aşkı hiç tatmadım’’ de, yok say istersen beni.

Sakın bakma giderken ardındaki enkaza
Ne hicranıma aldır ne ağlayan hicaza.

Nasılsa bir başka dert doldurur boşluğunu
Başka dert unutturur aşkın sarhoşluğunu.

En fazla bin yıl sürer yokluğuna yanışım
Gördüğüm her rüyaya aldanışım kanışım.

Belki silinmeyecek bir iz kalır ardında
Belki gözlerimde bir deniz kalır ardında.

Belki mutlu bir rüya belki bir düştür biten
Belki uzun bir yoldan geri dönüştür biten.

Gönlüme belki hüsran, belki eyvah kalacak
Belki masmavi bir gök, belki de ah kalacak.

Belki papatyaların canı biraz yanacak
Gönül çiçeğe uyup belki biraz kanacak...

Bir turna semahıyken her gidiş yorgun ömre
Git, hiç eyvallah etme hasrete vurgun ömre.

Git, kilitli bir kapı ardına göm sevdayı
Ve kutsal bir görev say zamansız elvedayı.

Git artık, muradını hazanıma yar edip
Yarım kalan bir aşkı ömre ahuzar edip.

Git artık, adresini meçhul bilmişken gönül
Hem mağrur bir duruşken hem ezilmişken gönül

Git artık, başka ömre eziyetsin bekletme
Hem borçlusun hem kefil hem diyetsin bekletme

Git artık, ne selamın ne sözün kalsın bende
Ne yangınını bırak ne közün kalsın bende…



Gidişin

Bir hüzzam bin hasret bir aks-i seda
Yürekte sönmez bir kordu gidişin.
Bir eyvah bin hüsran bir sessiz veda
Son nefes anıydı zordu gidişin.

Bir abdal kıssası bir gönül demi
Umarsız hasretle yüklü bir gemi
Sırtıma yükleyip bin bir elemi
Olmamış gönlümü yordu gidişin.

Bir meçhul bir sürgün bir yurdu talan
Bir yorgun bir vurgun bir bahtı yalan
Bir dargın bir kırgın bir demsiz solan
Sevdalı ömrümü vurdu gidişin.

Mahşere dönmüşken bütün kâinat
Kırıldı vuslata çırpılan kanat.
Üstelik gülmeyen bahtıma inat
Dönülmez yolları sordu gidişin.

Bir bahar yeliyle göçerken sesin
Hazana yoldaşken şimdi nefesin
Ve artık özlemken en son adresin
Saati yokluğa kurdu gidişin.



Haberim Yok

Hoşgeldin gönül sızım....


Yorulmuş bir sevdayı ardımda bırakarak.
Gönlünden ab-ı hayat içmişim haberim yok
Kül olmuş yüreğimi alev alev yakarak.
Dikenini gül diye seçmişim haberim yok

Kusurun baş tacımmış ellerin memleketim
Gülüşün baharımmış gözyaşın felaketim
Gönlünün sarayıymış en yeni ikametim
Sevdanın kaftanını biçmişim haberim yok.

Hasreti yudum yudum içip kanarken gönül
Bir baharla bin ömür geçer sanarken gönül
Şimdi yalnız isminle bile yanarken gönül
Geç farkettim affeyle hiç mişim haberim yok.

Bir Ferhat özlemiyle yüce dağları delip
Yağmura hasret kalmış fırtınalarla gelip
Gözlerinin baktığı her yeri gurbet bilip
Sıratı milyon kere geçmişim haberim yok.



Öyle Bir Suçun Var ki

Ağır yüküm, gönlüme...


Ey yasak meyvelerin çiçek verdiği gönül
Hüsranı yar bilenin hasret derdiği gönül.

Öyle bir suçun var ki hem yaktın hem yanansın
Hem devasız bir dertsin, hem derdi aşk sanansın.

Öyle bir suçun var ki söndürdün meşalemi
Alnına namert yazmış levh-î mahfuz kalemi.

Hem bir Anka düşünde doğduğun külü yaktın
Hem baharı yok saydın hem hazansız bıraktın.

Hem oğlunu katlettin hem kızına hasımsın
Hem bitmiş masalımsın hem tükenmez yasımsın.

Hem maktulsün hem şahit, hem cinayet sanığı
Hem Ebu Cehil soyu hem bin ayet tanığı.

Öyle bir suçun var ki tüm kâinata ibret
Cezası büyük olur Rabbim büyüktür sabret.

Öyle bir suçun var ki vahasız çöle döndüm
Yalancı bir bahara aldanmış güle döndüm.

Hem içinde bir ateş durmadan körükledin
Hem dışında bir meczup meçhule sürükledin.

Hem onmaz bir illettin hem yara saran oldun
Hem ömür talan ettin yıktın şahmeran oldun.

Hem dilde bedduaydın hem cana son nefestin
Hem eyvah demiş ömrün duyduğu en son sestin.

Öyle bir suçun var ki yorgun bir an ağlattın
Hüznüne canan demiş kırgın bir can ağlattın.

Öyle bir suçun var ki maviydin siyah oldun
Sevdalar baş tacıyken şimdi bir seyyah oldun.

Hem Kerbela çölüsün hem mavi nehirsin sen
Hem canın cananına katletmiş zehirsin sen.

Hem zamansız bir özlem hem illegâl bir düşsün
Hem vuslat erbabısın hem hesapsız dönüşsün.

Hem ömrümdür adresin hem hakkım haram sana
Öyle bir suçun var ki ödüldür yaram sana.

Öyle bir suçun var ki affı ne mümkün artık
Bin ağıtla süslendi tükendi öykün artık.


15.08.2005

İkitelli



Elveda

“- Boşa değil bu şehiri habersizce terk edişim
Ayrılık denen zehiri yüreğime zerk edişim - ”


Elveda yüreğimin erken sönen yıldızı
Günahımın vebâli ömrümün öksüz kızı.

Benden ne iz bıraktım ne meçhûlde bir adres
Yalnız eyvah bıraktım çek diye nefes nefes.

Bir de hasret bıraktım, ömrüme ağır artık
Gönlümü geri aldım duymuyor sağır artık.

Geri aldım, affeyle; her gün ağladı gönül
Feryat figân içinde doldu, çağladı gönül.

Sana isyan bıraktım, yokluğun ağır yükken
Yüreğim kor alevken, hasretin çok büyükken.

Hîcaz bıraktım sana, belki yanarsın diye
Belki beni hatırlar, belki anarsın diye.

Gece bıraktım sana, yıldızlardan arınmış
Efkârı adres bilmiş,kirpiğimde barınmış.

Hüsran bıraktım sana, biraz da sende kalsın
Yağmuru gözlerinde, kokusu tende kalsın.

Hüzün bıraktım sana, şarkılarla eşlik et
Vuslatı düşman bilip, yokluğa kardeşlik et.

Günah bıraktım sana, arınırsan; kendine
Yağmur sefer eylerken gözlerinin bendine.

Hatır bıraktım sana,selamın gelsin diye
Pişmanlığı zikreden kelâmın gelsin diye.

Özlem bıraktım sana,yorgun bir yas bıraktım
Artık sen teselli et; sana miras bıraktım.

Elveda yüreğimin karanfil kokan yari
Dikenleri koklayıp, gülleri yakan yari.

Sende ne kaldı deme,bende kalan bendedir
Yarısı yüreğimde, yarısı bedendedir.

Bir kûrdîlîhîcazkâr fasıl kaldı yanımda
Hüznünü sorma sakın, nasıl kaldı yanımda?

Çünkü hiç unutmadım, düşman olduğun günü
Ve mahşerse, beklerim; pişman olduğun günü.

Ama o gün karşımda, diz çöküp yalvarsan da
Günahını unutup, iç döküp yalvarsan da,

Bil ki ne aşkta yüzüm, ne sende gözüm kaldı
Şimdi duy, şimdi dinle; sana tek sözüm kaldı:

‘’Yıldızlar hîcr-î mutlak bir sefere çıkarken,
Karanlığı reddeden bir sehere çıkarken;

Melekler semah dönse omzunun üzerinde
Namerdim affedersem yaram hala derinde.’’



Yemin mi Ettin

Üstüne titreyip secde ettiğim
Çile çektirmeye yemin mi ettin?
Umutla bekleyip müjde ettiğim
Boyun büktürmeye yemin mi ettin?

İnişi çıkılmaz yokuşlar gibi
Sevdayı kahreden bakışlar gibi
Baharı bitiren kör kışlar gibi
Yaprak döktürmeye yemin mi ettin?

Gittiğin yollara kırıldım diye
Vuslatı unuttum darıldım diye
Makberi dost bilip sarıldım diye
Ömür söktürmeye yemin mi ettin?

Şairin gönlünün yücelerine
Sevdayı anlatan hecelerine
Uykuyu unutmuş gecelerine
Hüzün çöktürmeye yemin mi ettin?

Kaç bahar kış oldu gittin gideli
Kaç yağmur ağlattı gözümün seli.
Mecnun'u ararken bir gönlü deli
Gönül bıktırmaya yemin mi ettin?

Muradım hapsolup kalmış bir isme
Yüreğim hicretmiş yalnız bir cisme
Gülüşü sımsıcak renksiz bir resme
Dertli baktırmaya yemin mi ettin?

Bülbüller ağlarken gülün yasına
Baykuşlar üşüşür aşk mirasına
Hasretin alnının tam ortasına
Kurşun sıktırmaya yemin mi ettin.?



Yeminim Olsun

Ellerim kadeh tutar ellerinin yerine
Bir daha güler miyim? Gülmem! Yeminim olsun.
Gözlerim hasret bekler yollarının yerine
Dönmezsen gelir miyim? Gelmem! Yeminim olsun.

Dualar ede ede gezerken her karışı
Hiç kimseler dinlemez duymaz bu yakarışı
Yanağımdan süzülen pişmanlık dolu yaşı
İsminle siler miyim? Silmem! Yeminim olsun.

Kırılgan çiçekleri sen sanıp koklamışken
Dikenleri gönlümde gül diye saklamışken
Sevdanın tetiğini ömrümle yoklamışken
Öl diye yalvarsalar Ölmem! Yeminim olsun.

Yüreğim yokluğunla sızlayıp ezilse de
Gittin diye ardından mezarlar kazılsa da
Hasretin yollarıma dağ olup dizilse de
Uğruna deler miyim? Delmem! Yeminim olsun.

Ne baharı tatmışken ne görmüşken yazını
Söküp atmak çok zorken içimdeki sızını
Öldü dediğin aşkın cenaze namazını
Gelip de kılar mıyım? Kılmam! Yeminim olsun....


11.02.1996



Şair Ölürken....

Güneşten koptuğuna binlerce kere pişman
Göklerin kuytusunda
Suskun bir yıldız ölür.
Belki sevgiye küsmüş belki hasrete düşman
Yüreği ellerinde
Muratsız bir kız ölür.

Ağlarsa biri aşka yüreğine od düşer
Dostu bile anlamaz
Talihsiz,bahtsız ölür.
Dünya malı peşinde koşarken bütün beşer
Sevdayı köşk eyleyen
Yüreği tahtsız ölür.

Bir kibrit alevinde yangınları görür de
İçin için kavrulur
Yanar dumansız ölür.
Yoklukların ardından bedenini sürür de
Ne firavun ne sultan
Takmaz fermansız ölür.

Umarsız yaşamaksa anladığınız sevda
Şair olan ariftir
Utanmaz arsız ölür.
Sevdası dizesinde yüreği yanar narda
Ruhunu çalıp satan
Harami hırsız ölür.

Hasreti dağlar kadar yüreği çocuk gibi
Karıncayı incitmez
Kılıncı kınsız ölür.
Kerameti kendinde ne peygamber ne nebi
Alnından vurulsa da
İnancı kansız ölür.

Hiçbir gemi yanaşmaz yıkılmış limanına
Okyanus ortasında
Bir ada ıssız ölür.
Ne sevdalar konaklar ne aşk uğrar yanına
Severse yalnız sever
Şairler yalnız ölür.

1996 - İstanbul



Haberin Olmaz

Bir gece ansızın rüyana girip
Bir ömür yaşarım haberin olmaz
Seninle bir güne bir ömür verip
Sevdana koşarım haberin olmaz

Yağmurum; güneşin ardından gelen
Ferhat'ım uğruna dağları delen
Belki bir mendilim yaşını silen
Derdine düşerim haberin olmaz

Bir şarkı olurum senin dilinde
Dikensiz bir gülüm belki elinde
Belki bir yağmurum bahar yelinde
Saçını okşarım haberin olmaz



O Giderken......

Faili belli
Mağduru meçhul
Lirik bir ağıttı yaşadığımız...
Bir destan değil….


Şimdi kim sever böyle kim bekler yollarımda
Böyle terkedip gitmek kolay mı sanıyorsun
Kim koklar saçlarını kim uyur kollarımda
Beni kahredip gitmek kolay mı sanıyorsun

Nereye gider şimdi terkedilmiş öpüşler
Kimlere rüya olur yarım kalan bu düşler
Yüreğimi yırtıp ta delerken son gülüşler
Maziyi silip gitmek kolay mı sanıyorsun

Sonra kimler öpecek yaş dolu gözlerini
Söyle kim dinleyecek aşk dolu sözlerini
Yüreğimden söküp te mazinin izlerini
Beni mahfedip gitmek kolay mı sanıyorsun

Ardından matem tutmak
Hasrete hasret katmak
Anıları unutmak
Kolay mı sanıyorsun

Yolunu gözlemeyi
Kokunu özlemeyi
Bitti artık demeyi
Kolay mı sanıyorsun